Altındağ
Coğrafya
Ankara'nın Altındağ İlçesi, İç Anadolu Bölgesi'nin kuzey batısındaki Yukarı Sakarya Bölümü'nde yer alır. Altındağ'ın kuzeyinde Çubuk ve Pursaklar, batısında Keçiören ve Yenimahalle, güneyinde Mamak, güneybatısında Çankaya, doğusunda Akyurt ve Elmadağ ilçeleri bulunmaktadır. Altındağ, Ankara Ovası, Çubuk ve Akıncı Ovası arasındaki engebeli arazide kurulmuştur. İlçenin yüzölçümü 174 kilometrekaredir. İlçe yüzölçümünün %31'i dağlık, %6`sı ova, %3'ü de dalgalı araziden oluşmuştur. Denizden yüksekliği 850 metredir. İlçe, Keçiören, Yenimahalle ve Çankaya ilçelerine doğru düz, Mamak ve Çubuk yönündeyse orta yükseklikte tepelerden oluşan arazi yapısına sahiptir. Yüzeyi, Ankara'nın doğusunda bulunan İdris ve Hüseyingazi dağları, kuzeyde Etlik ve Karyağdı dağları ile Ankara Ovası tarafından çevrilmiştir. Güneyi Hatip ve Ankara çayları ile sınırlıdır. Çubuk Çayı üzerinde kurulan Çubuk Barajı Altındağ'ı kuzey ve güney yönünden ikiye bölmektedir.
İklim ve Bitki Örtüsü
Genel olarak karasal iklimin hüküm sürdüğü Altındağ'da kışlar soğuk ve yağışlı, yazlar ise sıcak ve kuraktır. En çok yağış 51,8 milimetreyle mayıs ayında düşerken, en az yağış 14,4 milimetreyle ağustos ayında düşer. İlkbahar mevsiminde kırkikindi yağışları olarak adlandırılan yağışlar düşer. Yıllık ortalama yağış miktarı 367 milimetredir. En sıcak aylar temmuz (ortalama 23,4 °C) ve ağustos (ortalama 23,9 °C), en soğuk aylar ise ocak (ortalama 0,6 °C) ve şubat (ortalama 1 °C) olarak belirlenmiştir. Yaz ile kış ve gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı yüksektir. Ortalama sıcaklık farkı 12 °C civarındadır. Bitki örtüsü bozkırdan oluşmaktadır. Orman ve fundalık yok denecek kadar azdır. Altındağ'ın toprakları ilkbaharda yeşerir, yazın ise otlar sararıp kurur. Bitki örtüsünü iyileştirmek için özellikle akarsu boylarında ağaçlandırma yapılır. Toprak türünün kireçli topraklardan oluştuğu görülmektedir.
Kültür ve Sanat
Altındağ, Türkiye'nin en büyük ve en önemli müzelerine sahiptir. Anadolu Medeniyetler Müzesi ve Ankara Etnografya Müzesi başta olmak üzere onlarca kültürel mekan Anadolu medeniyetlerinin izlerini günümüze taşımaktadır. Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi, özellikle Cumhuriyet Dönemi heykeltıraşları ve ressamlarına ait birçok esere ev sahipliği yapmaktadır. 1. TBMM Binası, Ankara Kurtuluş Savaşı Müzesi adıyla hizmet verirken 2. TBMM Binası ise Cumhuriyet Müzesi olarak kullanılmaktadır. Tarihi Çengelhan'da bulunan Çengelhan Rahmi Koç Müzesi, dünyadaki sayılı sanayi müzelerinden biridir. Hamamönü'nde bulunan Mehmet Akif Ersoy'un yaşadığı ve İstiklal Marşı'nın yazıldığı ev, bugün Mehmet Akif Ersoy Müze Evi olarak ziyaretçilerine kapılarını açmaktadır. Önemli anıtların başında ise Ulus'taki Zafer Anıtı gelmektedir. Bu yapıt, Kurtuluş Savaşı kahramanlarının anısına Yeni Gün Gazetesi öncülüğünde yaptırılmıştır. Türk Hükümeti tarafından düzenlenen uluslararası yarışmada birincilik elde eden Avusturyalı Sanatçı Heinrich Krippel'e 1925 yılında sipariş edilen heykel, Viyana'da Birleşik Maden İşletmeleri'nde döktürülmüş 24 Kasım 1927 tarihinde Ulus'taki Sümerbank Genel Müdürlüğü Binası önüne yerleştirilmiştir. Daha sonra meydan genişletme çalışmaları sırasında ilk yeri değiştirilerek bugünkü yerine taşınmıştır. Ulus'ta bulunan Hacı Bayram Camii, Ankara için sembol yapılardan biridir. Yapılış tarihi 1427'dir. Camiye bitişik Hacı Bayram Türbesi ve Monumentum Ancyranum yine bu bölgede yer alır. Monumentum Ancyranum, M.Ö. 2. Yüzyıl'da Friglerin Ay Tanrısı Men adına yapılmış ve sonradan yıkılmış tapınağın üzerine, Galat hükümdarı Amintos'un oğlu Kral Pylamenes tarafından Roma İmparatoru Augustus için bir bağlılık nişanesi inşa ettirilmiştir. Ankara Roma Hamamı'nı 3. Yüzyıl'da Septimus Severus'un oğlu Roma İmparatoru Caracalla, Sağlık Tanrısı Asklepoin adına yaptırmıştır. 8. Yüzyıl'da yangında yıkılmışsa da onarılarak 5. Yüzyıl'da hamam olarak kullanılmıştır. Jülian Sütunu ise 4 buçuk metre yüksekliğindedir. Sütunu, Bizans İmparatoru Julien L'apostat tarafından diktirildiği tahmin edilmektedir. Halk arasında Belkıs Minaresi olarak da bilinir.
Akyurt
Eski ismi Ravlı idi. İlçenin kuzeyinde Çubuk, doğusunda Kalecik, batısında Pursaklar, güneybatısında Elmadağ ilçeleri bulunmaktadır. İlçe merkezi Çankırı, Kastamonu ve Sinop'u Ankara'ya bağlayan Devlet karayolu üzerinde olup, Başkente uzaklığı 32 km'dir. Daha önce Çubuk ilçesine bağlı bir belde iken 20.05.1990 bakanlar kurulu ile Çubuk'tan 15 köy Kalecik'ten köy ile ayrılarak ilçe oldu.
Yüzölçümü 258 km², denizden yüksekliği ise 960 metredir. İlçenin kuzeyinde Kalecik'e bağlanan yol üzerinde Tekebeli dağı (1250 m), güneyinde Hüseyin Gazi tepesi (1415 metre), doğusunda ise İdris dağı (1985 m) bulunmaktadır.
14. yüzyıl sonuna kadar geniş ormanlık alanlara sahip olan Akyurt, yüzyıllar boyu yapılan kıyımlar neticesinde Ankara'nın da hamamlarının yakacak ihtiyaçlarının karşılanması neticesinde ağaçlık alanlarını büyük ölçüde yitirmişti. Buna mukabil son yıllarda belediyemiz, ilçemizdeki okullar ve okullardaki öğrencilerin çabalarıyla ilçe merkezinde yeniden yeşillendirme ve ağaçlandırma çalışmalarına başlamış bu amaçla bir de Hatıra Ormanı kurularak ağaçlandırma çalışmaları ve ağaç sevgisi yaygınlaştırma çalışmaları sürmektedir.
Bölgede faaliyet gösteren 390 civarındaki sanayi kuruluşu ile yaklaşık 30 bin kişi istihdam edilmektedir.
Yüzölçümü 258 km², denizden yüksekliği ise 960 metredir. İlçenin kuzeyinde Kalecik'e bağlanan yol üzerinde Tekebeli dağı (1250 m), güneyinde Hüseyin Gazi tepesi (1415 metre), doğusunda ise İdris dağı (1985 m) bulunmaktadır.
14. yüzyıl sonuna kadar geniş ormanlık alanlara sahip olan Akyurt, yüzyıllar boyu yapılan kıyımlar neticesinde Ankara'nın da hamamlarının yakacak ihtiyaçlarının karşılanması neticesinde ağaçlık alanlarını büyük ölçüde yitirmişti. Buna mukabil son yıllarda belediyemiz, ilçemizdeki okullar ve okullardaki öğrencilerin çabalarıyla ilçe merkezinde yeniden yeşillendirme ve ağaçlandırma çalışmalarına başlamış bu amaçla bir de Hatıra Ormanı kurularak ağaçlandırma çalışmaları ve ağaç sevgisi yaygınlaştırma çalışmaları sürmektedir.
Bölgede faaliyet gösteren 390 civarındaki sanayi kuruluşu ile yaklaşık 30 bin kişi istihdam edilmektedir.
Ayaş
Ayaş, Ankara’nın batısında, Ankara-Adapazarı güzergahında, şirin ve tarihi bir ilçedir.
İlçe merkezinde bulunan “Hisartepe”, “Örenciktepe”; Sinanlı, Çanıllı ve Oltan beldelerinde; Ilıca, Bayram, Gökçebağ, Orta Bereket, Bayat, Feruz, Pınaryaka, Tekke, Başayaş, Gökler, Gençali ve Akkaya köylerinde yerleşme yeri, höyük, mağara ve kale kalıntıları vardır. Hititler, Frigler, Galatlar, Romalılar ve Bizanslılar hakimiyet kurmuşlardır. Ayaş Romalıların, İstanbul’dan başlayan ve Tarsus’a, oradan da Kudüs’e kadar uzanan tarihi “Hac yolu” (Via Tauri) üzerinde bulunması dolayısıyla ordularında geçtiği yer olur. Bizans hakimiyetinde bu bölge, Anadolu’yu geçerek Kadıköy’e kadar giden Sasani ordularına ve daha sonraki yıllarda “İstanbul Fethi” için Ankara üzerinden İstanbul’a geçen İslam (Emevi-Abbasi) ordularına da güzergah olur.
Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’ya giren Oğuz Türkmen boyları, Kutalmışoğlu Süleyman Bey komutasında yapılan akınlarla Ankara ve civarı 1073 yılından itibaren Selçukluların hakimiyetine girer. Bu bölgelere Oğuz Türkmen boylarının yerleşmesi Anadolu Selçuk sultanı Birinci Kılıçarslan ve Danişmentli Gümüştekin Gazi’nin müşterek Bizanslılarla yaptığı uzun mücadeleler sonrası olur. 1101 yılında Haçlı ordusunun ağır mağlubiyeti sonucu Ankara ve civarına Oğuz boyları yerleşir.
“Ayaş” (Ayas) Türkçe bir kelime olup, “parlak, aydınlık gece” anlamına gelir. Ayaş, aynı zamanda bir Türkmen oymağının da adıdır. Oğuz Türklerinin Bozok Kolu, Gün Han oğulları, Bayat boyu, Barak obasına bağlıdır.
Anadolu Selçukluları zamanında Ayaş ilçe merkezine, civar ören yerlerine, mezralara, yaylalara ve çiftliklere yerleşen Türkmenler, köyler kurar. Horasan meşrepli “dede” ve “baba”ların kurduğu zaviyelerle bu bölgeyi yurt edinirler. Özellikle ilçe merkezinde bulunan şifalı suyun olduğu bölge olan “Karakaya” mevkiine yerleşirler, kale ve kaplıca inşa ederler. Daha sonraki yıllarda “ahiler” Ayaş köylerine yerleşir ve çiftlikler kurar. Anadolu Selçuklularının zayıflaması sonucu bu bölgeye bir müddet “Germiyanoğulları ve “Candaroğulları” hakim olur. 1354 yılında da Orhan Gazi’nin oğlu Gazi Süleyman Paşa tarafından buralarda Osmanlı hakimiyeti kurulur. Ankara “Sancak” merkezi daha sonrada “eyalet” merkezi olur. “Ankara Sancağı”nın, günümüze ulaşan en eski tarihli olan 1463 yılı Tahrir Defterine göre şu idari birimleri vardır: Bacı, Çubuk, Kasaba, Karacabey, Mürted Ovası, Binâri ili, Yaban Ovası(Yabanâbâd), Şorva(Şorba), Mudrıb(Muzrıb), Uruş ve Ayaş. 1523 tarihli Tahrir Defteri’nde ise Ayaş kazasının 7 mahallesi, 66 köyü ve 16 mezreası mevcut olup, nüfusu 13.563 dür.
Bala
Ankara'nın güneyinde yer alan ilçe, doğusunda Kırşehir iline bağlı Kaman ilçesi ile Kırıkkale iline bağlı Karakeçili ilçesi, batısında Haymana ve Gölbaşı ilçeleri, güneyinde Şereflikoçhisar ilçesi ve kuzeyinde Elmadağ ilçesi ile çevrilidir. 1877-1878 yıllan arasında yapılan Osmanlı-Rus savaşında Osmanlı ordularının yenilmesi sonucu Kafkaslar bölgesi Rusların eline geçer. Rusya'nın kontrolüne geçen Kafkas dağlarında yaşayan Türkler bu olay sonucu göç etmek zorunda kalırlar. Kafkas bölgesinden Anadolu'ya göç eden Türkler Anadolu'nun yüksek bölgelerini yurt edinmişlerdir. Bir grup Kafkasya göçmeni de şimdi Balâ adıyla bilinen bölgeye gelerek burada Kartal Dağı mevkiine yerleşmişler ve bu yerleşim yerine Kartaltepe adını vermişlerdir. Kent, o yıllarda Osmanlı Devletinin başında bulunan Abdülhamit Han'a ithaf edilmiş ve adı Hamidiye olarak değiştirilmiştir. Daha sonra çevreden gelen göçmenlerle nüfusu çoğalan Hamidiye ilçesi Balâ adını almıştır. Balâ ilçesi önceleri merkez konumunda olan Karaali'ye bağlı iken zamanla Karaali ilçesinden alınıp Balâ ilçesine verilmiştir.
Ankara'nın en eski ilçelerinden biri olan Balâ, Hasanoğlan ve Elmadağ gibi yerleşim birimlerini kapsıyordu. Balâ çevresindeki en eski yerleşim yeri önceleri merkez olan Karaali beldesidir. Bu yerleşim yeri 600 yıl önce Karaali adında bir Türk tarafından kurulmuştur. Bu belde yakınlarında, Tomu adı verilen ve Roma döneminden kaldığı sanılan şehir harabeleri, ilçeye 25 kilometre uzaklıktadır.
İlçe merkezine ve Ankara'ya 35 kilometre uzaklıkta yer alan ve Orman Bakanlığınca Milli Park haline getirilen Beynam Ormanları hem ilçenin hem de ilin önemli mesire yerleri arasındadır. Bitki örtüsü çamdır. Milli Park olduğundan içinde piknik masaları ve piknik ocakları yer almaktadır. Ankara'ya yakınlığı ve diğer imkânları ile hafta sonu tatilleri için ideal bir dinlenme alanıdır. İlçe merkezine 40 kilometre, Ankara'ya 110 kilometre uzaklıkta yer alan Kesikköprü Barajı civarında piknik yapılabilmekte, yüzülebilmekte ve sandalla gezinti yapılmaktadır. Baraj gölüne gitmek için ilçe merkezinden geçen devlet yolu kullanılmaktadır.
Beypazarı
Ankara'nın kuzeybatısında, Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alır. İlçe ve çevresinde yapılan kazılarda bulunan eşya ve paralar üzerinde yapılan incelemeler sonucunda ilçenin Hitit, Frig, Galat, Roma, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarına ev sahipliği yaptığı anlaşılmaktadır. Beypazarı ilçesine, tarihte ilk kez Luwi'lerce "Kaya Doruğu Ülkesi" anlamına gelen "Lagania" ismi verilmiştir. İlçe, Roma döneminde İstanbul-Ankara-Bağdat gibi önemli merkezlerin geçiş yolları üzerindeydi. Kentin adının bu dönemde Anastasiopolis olarak değiştirildiği tarihi eser ve haritalardan anlaşılmaktadır. Kent, Germiyanoğullan Beyliği döneminde beyliğin veziri Zinar Hezar tarafından Rumlardan alınmıştır. Bu bey, şimdiki Beytepe mahallesinde büyük bir Pazaryeri kurdurur. Bu ünlü Pazar, zamanla beyin adının sonundaki Hezar kelimesini unutturur. Böylece Hezar kelimesinin yerini Bey sözcüğünün aldığı ve ilçenin adı Beypazarı olarak değiştiği tahmin edilmektedir. İlçenin ilk yerleşim yerinin Derbencik köyü mevkii olduğu, zamanla İnözü Vadisi ve etrafına doğru genişlediği, yapılan kazılardan anlaşılmıştır.
Halkının tamamını Orta Asya bölgesinden gelen Oğuz Türklerinin oluşturduğu Beypazarı ilçesi, Osmanlı Devletinin idaresine geçtikten sonra, günümüzde Bursa il sınırları içinde kalan Hüdavendigar Sancağına bağlı bir belde haline gelmiştir. 1863 yılından itibaren de Ankara Sancağına bağlı bir ilçe haline getirilmiştir.İlçede görülmeye değer çok sayıda doğal turizm varlığı yer alır.
İnözü Vadisi: Doğal bitki örtüsü ve kültürel kalıntıları ile göze çarpar, İnözü Çayı'nın aşındırıcı etkisiyle, iki tarafı balıksırtı görünümünde yükselen dik kayalardan oluşan vadi, doğaseverler için çok çekici bir mekândır. Bu vadinin yamaçlarındaki sarp kayalıklarda yer alan mağaraların eski yüzyılların ürünü olduğu ve o dönemlerde yörede yaşayan önemli kişilerin kıymetli eşyaları ile korunduğu mezarlar olduğu tahmin edilmektedir.
Eğriova Yaylası: Gür ormanı, pınarların oluşturduğu göleti ve doğa ile uyumlu ahşap evleri ile ziyaretçilere doğa ile baş başa kalma fırsatını sunar. Golf, dağ yürüyüşü, atlı gezinti gibi etkinlikler için elverişlidir. Yaylada her yıl "Karaşar Eğriova Yayla Şenliği" düzenlenmektedir. İlçenin Dereli köyü civarında, volkanik çökeltilerin yağmur, su, rüzgâr gibi dış etkenlerle aşınması sonucu Peribacalarını andıran oluşumlar ortaya çıkmıştır. Bölgede ayrıca alabalık avcılığı için tesisler de bulunmaktadır.
İlçenin diğer doğal alanları arasında Kirmir Çayı ve Gönen Vadisi, Tekke Yaylası ve ilçe merkezine 20 km uzaklıkta bulunan Dutlu Tahtalı Termal Tesisleri yer alır.
Günümüzde az sayıda usta tarafından yaşatılan el sanatları, Beypazarı'nın başka bir gelir kaynağı ve aynı zamanda yaşattığı bir kültür hizmetidir. Bu el sanatları arasında dövme bakırcılık, altın ve gümüş telkari işlemeciliği, sırma işlemeler, dokumacılık, ipekli el dokumacılığı, semercilik, saraçlık ve demircilik yer alır.
Tarihi Beypazarı evleri ile ünlü ilçe, tarihin yaşayan izlerini de barındırır. Bu eserler arasında 13. yüzyıldan kalma Selçuklu dönemi eseri olan Boğazkesen Kümbeti,1863 yılında yapılan Osmanlı dönemi klasik şehir içi hanlarından Suluhan Kervansarayı, Selçuklu mimari tarzında yapılan Akşemsettin Camii, Sultan Alaaddin Camii ve Kurşunlu Camii yer alır. Beypazarı Tarih ve Kültür Evi olarak düzenlenen konak, şehrin kültür aynası gibidir. İlçenin kültürünü yansıtan eserleri, kıymetli madenleri, antika eşyaları ve Beypazarı tarihine ışık tutan tarihi belgeleri sergileyen konak çok sayıda ziyaretçinin ilgi odağıdır.Zengin bir mutfağa sahip olan ilçenin tanınan yemekleri arasında güveç, dolma, baklava, höşmerim ve Beypazarı kurusu sayılabilir.
İlçe şifalı suları ile de ünlüdür. İlçe merkezine 20 km. uzakta yer alan Dutlu Tahtalı Termal Tesisleri romatizma, deri hastalıkları, solunum yolu hastalıkları, iç salgı sistemi hastalıkları, böbrek hastalıkları ve kireçlenme gibi pek çok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. İlçenin bir başka zenginliği Kapullu Kaplıcasıdır. Bölgede Karakoca Maden Suyu Tesisleri de yer alır.
Halkının tamamını Orta Asya bölgesinden gelen Oğuz Türklerinin oluşturduğu Beypazarı ilçesi, Osmanlı Devletinin idaresine geçtikten sonra, günümüzde Bursa il sınırları içinde kalan Hüdavendigar Sancağına bağlı bir belde haline gelmiştir. 1863 yılından itibaren de Ankara Sancağına bağlı bir ilçe haline getirilmiştir.İlçede görülmeye değer çok sayıda doğal turizm varlığı yer alır.
İnözü Vadisi: Doğal bitki örtüsü ve kültürel kalıntıları ile göze çarpar, İnözü Çayı'nın aşındırıcı etkisiyle, iki tarafı balıksırtı görünümünde yükselen dik kayalardan oluşan vadi, doğaseverler için çok çekici bir mekândır. Bu vadinin yamaçlarındaki sarp kayalıklarda yer alan mağaraların eski yüzyılların ürünü olduğu ve o dönemlerde yörede yaşayan önemli kişilerin kıymetli eşyaları ile korunduğu mezarlar olduğu tahmin edilmektedir.
Eğriova Yaylası: Gür ormanı, pınarların oluşturduğu göleti ve doğa ile uyumlu ahşap evleri ile ziyaretçilere doğa ile baş başa kalma fırsatını sunar. Golf, dağ yürüyüşü, atlı gezinti gibi etkinlikler için elverişlidir. Yaylada her yıl "Karaşar Eğriova Yayla Şenliği" düzenlenmektedir. İlçenin Dereli köyü civarında, volkanik çökeltilerin yağmur, su, rüzgâr gibi dış etkenlerle aşınması sonucu Peribacalarını andıran oluşumlar ortaya çıkmıştır. Bölgede ayrıca alabalık avcılığı için tesisler de bulunmaktadır.
İlçenin diğer doğal alanları arasında Kirmir Çayı ve Gönen Vadisi, Tekke Yaylası ve ilçe merkezine 20 km uzaklıkta bulunan Dutlu Tahtalı Termal Tesisleri yer alır.
Günümüzde az sayıda usta tarafından yaşatılan el sanatları, Beypazarı'nın başka bir gelir kaynağı ve aynı zamanda yaşattığı bir kültür hizmetidir. Bu el sanatları arasında dövme bakırcılık, altın ve gümüş telkari işlemeciliği, sırma işlemeler, dokumacılık, ipekli el dokumacılığı, semercilik, saraçlık ve demircilik yer alır.
Tarihi Beypazarı evleri ile ünlü ilçe, tarihin yaşayan izlerini de barındırır. Bu eserler arasında 13. yüzyıldan kalma Selçuklu dönemi eseri olan Boğazkesen Kümbeti,1863 yılında yapılan Osmanlı dönemi klasik şehir içi hanlarından Suluhan Kervansarayı, Selçuklu mimari tarzında yapılan Akşemsettin Camii, Sultan Alaaddin Camii ve Kurşunlu Camii yer alır. Beypazarı Tarih ve Kültür Evi olarak düzenlenen konak, şehrin kültür aynası gibidir. İlçenin kültürünü yansıtan eserleri, kıymetli madenleri, antika eşyaları ve Beypazarı tarihine ışık tutan tarihi belgeleri sergileyen konak çok sayıda ziyaretçinin ilgi odağıdır.Zengin bir mutfağa sahip olan ilçenin tanınan yemekleri arasında güveç, dolma, baklava, höşmerim ve Beypazarı kurusu sayılabilir.
İlçe şifalı suları ile de ünlüdür. İlçe merkezine 20 km. uzakta yer alan Dutlu Tahtalı Termal Tesisleri romatizma, deri hastalıkları, solunum yolu hastalıkları, iç salgı sistemi hastalıkları, böbrek hastalıkları ve kireçlenme gibi pek çok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. İlçenin bir başka zenginliği Kapullu Kaplıcasıdır. Bölgede Karakoca Maden Suyu Tesisleri de yer alır.
Çamlıdere
İlin kuzeybatısında yer alan ilçe, güneyde Güdül, kuzey ve doğuda Kızılcahamam, batıda Gerede ve beldesi ve Beypazarı ilçeleri ile çevrilidir. 1953 yılına kadar Kızılcahamam ilçesine bağlı bir bucak olarak kalan ilçe, 02.12.1953 tarihinde 6191 sayılı Kanunla ilçe statüsü kazanmıştır.
İlçenin tarihini anlatan herhangi bir belge yoktur. Yer yer Selçuklu dönemin ait izlere rastlanılan ilçede, Peçenek, Ozmuş, Yahşihan, Dağkuzören gibi köy isimleri Selçuklu boylarının isimleridir. Ayrıca, ilçenin Peçenek beldesinde Selçuklu dönemine ait bir cami yer almaktadır. Bunların dışında ilçede, Bizans dönemine ait mezarlara ve yerleşim yeri kalıntılarına da rastlanmaktadır.
Çamlıdere ilçe merkezinde Hazreti Muhammed'in manevi evladı Ömerül Faruk'un 4. soyundan gelen Şeyh Ali Semerkandi'ye ait türbe yer alır. Türbe, yurdumuzun her bölgesinden gelen vatandaşlarca yoğun bir şekilde ziyaret edilmektedir.
İlçede her yıl temmuz ayı içinde "Çamlıdere Aluç Dağı Festivali" düzenlenir. Bu festival kapsamında yağlı güreş karşılaşmaları yapılır, müzik şölenleri düzenlenir, Sinsin oyunları oynanır ve sünnet şölenleri tertip edilir.
İlçenin tarihini anlatan herhangi bir belge yoktur. Yer yer Selçuklu dönemin ait izlere rastlanılan ilçede, Peçenek, Ozmuş, Yahşihan, Dağkuzören gibi köy isimleri Selçuklu boylarının isimleridir. Ayrıca, ilçenin Peçenek beldesinde Selçuklu dönemine ait bir cami yer almaktadır. Bunların dışında ilçede, Bizans dönemine ait mezarlara ve yerleşim yeri kalıntılarına da rastlanmaktadır.
Çamlıdere ilçe merkezinde Hazreti Muhammed'in manevi evladı Ömerül Faruk'un 4. soyundan gelen Şeyh Ali Semerkandi'ye ait türbe yer alır. Türbe, yurdumuzun her bölgesinden gelen vatandaşlarca yoğun bir şekilde ziyaret edilmektedir.
İlçede her yıl temmuz ayı içinde "Çamlıdere Aluç Dağı Festivali" düzenlenir. Bu festival kapsamında yağlı güreş karşılaşmaları yapılır, müzik şölenleri düzenlenir, Sinsin oyunları oynanır ve sünnet şölenleri tertip edilir.
Çankaya
Ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmeyen Ankara'nın gerçek değeri Kurtuluş Savaşı'nın başlaması ve Ata'nın 27 Aralık 1919 tarihinde Ankara'ya gelişi ile ortaya çıkar. Cumhuriyetin ilanından önce 20.000 nüfuslu küçük bir belde olan Ankara, Ankara Kalesi ve eteklerinde ve ulus çevresinde yer almaktaydı.
Günümüzde Çankaya ilçesi sınırları içinde Ankara'nın en modern bölgesini oluşturan kısım, o zamanlarda bağ ve bahçelerden oluşmaktaydı. İlçenin merkezi olan Yenişehir semti ise, 60 yıl öncesinde İncesu Deresinin baskınlarına uğrayan basık bir ova görünümündeydi, ilçede Cumhuriyetin ilanının ilk yıllarından itibaren yoğun bir yerleşme görülür. Günümüzde Bakanlıklar semtinde görülen modern ve büyük binalar bu dönemin ilk yapılarıdır. Daha sonra Namık Kemal Mahallesindeki Kaymakamlık binası yapılmış, eski kütüphane binalarının bulunduğu semtte ise dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu tarafından memurlar için ilk konutlar yaptırılmıştır.
Hızlı şehirleşme hareketlerinin sonucu olarak 9 Haziran 1936 tarihinde kabul edilen 330 sayılı Yasa ile Çankaya ilçe haline getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üst yönetim idare binaları bu ilçe sınırları içinde yer almaktadır.
Engebeli bir araziye yerleşmiş olan ilçenin denizden yüksekliği yaklaşık 870 metredir. İlçenin önemli dağları doğu yönünde yer alır. Ankara'nın Elmadağ ilçesine adını veren Elmadağ'ın Çaldağ Tepesi bunlardan birisidir. İlçenin doğu yönünü zirvesi 1800 metreyi bulan dağlar kaplarken kuzey ve batısını Ankara Ovası'nın düzlükleri oluşturur. Örneğin, Bahçelievler Emek Mahallesinde yer alan Atatürk Orman Çiftliği bu ova üzerinde kurulmuştur.
İlçenin kuzeydoğusunda, içinde Hatip Çayının yer aldığı Kayaş Vadisi kent merkezine kadar uzanır. Dikmen Vadisi ve Portakal Çiçeği Vadisi gibi yeni projelerle de ilçenin bir ticaret, turizm ve kültür merkezi haline getirilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Ova özelliği taşıyan düzlükler içinde önceden akarsu yatağı olan dereler vardır. Suları kurutulmuş çukur alanlar durumunda olan bu dereler, ıslah edilmiş ve üzerleri kapatılmıştır. Günümüzde üzerinden önemli bulvar ve yolların geçtiği bu dereler İncesu Deresi, Bülbül Deresi, Araplar Deresi, Kavaklıdere ve Cevizlidere'dir. İlçenin en önemli akarsuyu olan İmrahor Deresi, Kavaklıdere, Küçükesat, Seyranbağları, Topraklı ve Cebeci semtlerinden sonra Altındağ ilçesine geçer, İncesu Çayı ile birleşerek Ankara Çayına karışır. İlçede yer alan tek göl Eymir Gölüdür. Kent merkezine 15 kilometre uzaklıktadır. Gölbaşı ilçesinde yer alan Mogan Gölünün kuzeydoğusunda yer alır. Uzunluğu 5 kilometre, eni 300 metre civarındadır. Derinliği 1012 metre civarında değişen gölün suyu tatlıdır. Çevresinde tesislerin yer aldığı gölde balık üretilmektedir. İlçenin ormanlık alanı, Elmadağ, Eymir Gölü ve Çal Dağı arasında yer alan meşelikler ve Oran şehrindeki ormanlık alandır.
İlçede bulunan Anıtkabir, Atatürk Müzesi, Pembe Köşk, Zafer Anıtı, Güvenlik Anıtı Güven Park ve TBMM gibi anıt ve binalar çok yakın tarihimizi anlatan eserler arasındadır. MTA Genel Müdürlüğü Tabiat Tarihi Müzesi, ODTÜ Arkeoloji Müzesi, Devlet Resim ve Heykel Müzesi, Anıt Park, Botanik Bahçesi, Abdi ipekçi Parkı, Kurtuluş Parkı, Milli Egemenlik Parkı, Oyuncak Müzesi, Hatti Anıtı, Atakule, ilçenin diğer turist çekim merkezleridir. Ahlatlıbel Spor ve Eğlence Merkezinin yanı sıra, Eymir Gölü de ilçenin güneyinde ODTÜ arazisi içindedir.
Lokantaları, parkları, çay bahçeleri, sinema ve tiyatro salonlarında turistlerin aradığı her imkânı sağlayabilecek kapasiteye sahip olan ilçede, uluslararası film, müzik ve tiyatro festivalleri her yıl düzenli olarak gerçekleştirilmektedir.
Günümüzde Çankaya ilçesi sınırları içinde Ankara'nın en modern bölgesini oluşturan kısım, o zamanlarda bağ ve bahçelerden oluşmaktaydı. İlçenin merkezi olan Yenişehir semti ise, 60 yıl öncesinde İncesu Deresinin baskınlarına uğrayan basık bir ova görünümündeydi, ilçede Cumhuriyetin ilanının ilk yıllarından itibaren yoğun bir yerleşme görülür. Günümüzde Bakanlıklar semtinde görülen modern ve büyük binalar bu dönemin ilk yapılarıdır. Daha sonra Namık Kemal Mahallesindeki Kaymakamlık binası yapılmış, eski kütüphane binalarının bulunduğu semtte ise dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu tarafından memurlar için ilk konutlar yaptırılmıştır.
Hızlı şehirleşme hareketlerinin sonucu olarak 9 Haziran 1936 tarihinde kabul edilen 330 sayılı Yasa ile Çankaya ilçe haline getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üst yönetim idare binaları bu ilçe sınırları içinde yer almaktadır.
Engebeli bir araziye yerleşmiş olan ilçenin denizden yüksekliği yaklaşık 870 metredir. İlçenin önemli dağları doğu yönünde yer alır. Ankara'nın Elmadağ ilçesine adını veren Elmadağ'ın Çaldağ Tepesi bunlardan birisidir. İlçenin doğu yönünü zirvesi 1800 metreyi bulan dağlar kaplarken kuzey ve batısını Ankara Ovası'nın düzlükleri oluşturur. Örneğin, Bahçelievler Emek Mahallesinde yer alan Atatürk Orman Çiftliği bu ova üzerinde kurulmuştur.
İlçenin kuzeydoğusunda, içinde Hatip Çayının yer aldığı Kayaş Vadisi kent merkezine kadar uzanır. Dikmen Vadisi ve Portakal Çiçeği Vadisi gibi yeni projelerle de ilçenin bir ticaret, turizm ve kültür merkezi haline getirilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Ova özelliği taşıyan düzlükler içinde önceden akarsu yatağı olan dereler vardır. Suları kurutulmuş çukur alanlar durumunda olan bu dereler, ıslah edilmiş ve üzerleri kapatılmıştır. Günümüzde üzerinden önemli bulvar ve yolların geçtiği bu dereler İncesu Deresi, Bülbül Deresi, Araplar Deresi, Kavaklıdere ve Cevizlidere'dir. İlçenin en önemli akarsuyu olan İmrahor Deresi, Kavaklıdere, Küçükesat, Seyranbağları, Topraklı ve Cebeci semtlerinden sonra Altındağ ilçesine geçer, İncesu Çayı ile birleşerek Ankara Çayına karışır. İlçede yer alan tek göl Eymir Gölüdür. Kent merkezine 15 kilometre uzaklıktadır. Gölbaşı ilçesinde yer alan Mogan Gölünün kuzeydoğusunda yer alır. Uzunluğu 5 kilometre, eni 300 metre civarındadır. Derinliği 1012 metre civarında değişen gölün suyu tatlıdır. Çevresinde tesislerin yer aldığı gölde balık üretilmektedir. İlçenin ormanlık alanı, Elmadağ, Eymir Gölü ve Çal Dağı arasında yer alan meşelikler ve Oran şehrindeki ormanlık alandır.
İlçede bulunan Anıtkabir, Atatürk Müzesi, Pembe Köşk, Zafer Anıtı, Güvenlik Anıtı Güven Park ve TBMM gibi anıt ve binalar çok yakın tarihimizi anlatan eserler arasındadır. MTA Genel Müdürlüğü Tabiat Tarihi Müzesi, ODTÜ Arkeoloji Müzesi, Devlet Resim ve Heykel Müzesi, Anıt Park, Botanik Bahçesi, Abdi ipekçi Parkı, Kurtuluş Parkı, Milli Egemenlik Parkı, Oyuncak Müzesi, Hatti Anıtı, Atakule, ilçenin diğer turist çekim merkezleridir. Ahlatlıbel Spor ve Eğlence Merkezinin yanı sıra, Eymir Gölü de ilçenin güneyinde ODTÜ arazisi içindedir.
Lokantaları, parkları, çay bahçeleri, sinema ve tiyatro salonlarında turistlerin aradığı her imkânı sağlayabilecek kapasiteye sahip olan ilçede, uluslararası film, müzik ve tiyatro festivalleri her yıl düzenli olarak gerçekleştirilmektedir.
Kazan
15 Temmuz askerî darbe girişiminde ilçe olarak gösterdiği "kahramanlıklar", sadece ilçede o gecede 9 kişinin hayatını kaybetmesi, 92 kişiye gazi unvanı ve darbecilere karşı direnç gösterilmesiyle ilçenin ismi 25 Ekim 2016 tarihinde kabul edilen kanunla "Kahramankazan" olarak değiştirildi.
Kahramankazan, başkent Ankara'ya 47 km uzaklıkta tarih, doğa ve kültür hazinesine sahip, şirin bir Anadolu ilçesidir. İlçenin kurulduğu bölge, bir yerleşim yeri olarak eski çağlardan günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Yörede bulunan eski yerleşim alanları (ören yerleri), kale buluntuları ve kral mezarları, bir tarih müzesi niteliğindedir. Değişik dönemlerde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan buluntular ise müzelerde sergilenmekte, ilçemizin tarihi değerlerinin tanıtımında önemli bir yer tutmaktadır. Bakır çağından itibaren, değişik medeniyetlerin iz bıraktığı Kahramankazan'ı tanımak ve tarihi eserleri görmek için birçok yerli ve yabancı ilçemizi ziyaret etmektedir.
Kahramankazan, başkent Ankara'ya 47 km uzaklıkta tarih, doğa ve kültür hazinesine sahip, şirin bir Anadolu ilçesidir. İlçenin kurulduğu bölge, bir yerleşim yeri olarak eski çağlardan günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Yörede bulunan eski yerleşim alanları (ören yerleri), kale buluntuları ve kral mezarları, bir tarih müzesi niteliğindedir. Değişik dönemlerde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan buluntular ise müzelerde sergilenmekte, ilçemizin tarihi değerlerinin tanıtımında önemli bir yer tutmaktadır. Bakır çağından itibaren, değişik medeniyetlerin iz bıraktığı Kahramankazan'ı tanımak ve tarihi eserleri görmek için birçok yerli ve yabancı ilçemizi ziyaret etmektedir.
Keçiören
Tarihte Keçiören adının nereden geldiği hakkında beş rivayet bulunmaktadır.
Birinci rivayet: Keçiören ismi söylenip yazıldığı gibi “keçi’lerin ören yeri” kelimelerinin birleşmesiyle oluşur. Ankara Keçisi’nin otlak yeridir ve daha önceleri kullanılan tarihi yerleşim yeri anlamında ören kelimesiyle birleşmiştir.
İkinci rivayet: Tarihçi Heredot, Pers imparatoru’nun M. Ö. 6. yy da Anadolu’nun içlerine kadar uzanan tarihi kral yolundan bahseder. Doğudan gelen bu yol Ankara’dan da geçer. Ankara’ya geliş istikameti Pursaklar, Keçiören üzerindendir ve Ankara’da yaşayan halk, doğuya ve kuzeye; Bağlum üzerinden batıya gidilen yer anlamında yöresel ağzıyla “geçivermek”,”gidivermek” fiilinin değişimiyle “geçiveren” olarak adlandırılmış ve günümüze Keçiören şeklinde ulaşmıştır.
Üçüncü rivayet: Ankara ve Orta Anadolu’nun en güzel keçeleri buralarda dökülürmüş. Keçe dökülen bu yerlere zamanla Keçiören denilmiştir.
Dördüncü rivayet: Bilindiği gibi tarihi Ankara şehrinin etrafı dağlarla, meşhur zümrüt yeşili alanlarla kaplıymış ve Ankaralılar bu bağlarda otuzun üzerinde üzüm çeşidi yetiştirirlermiş. Ankara’nın en geç olgunlaşan üzüm çeşitleri burada yetiştiği için “geç veren” bağları denile denile bugünün Keçiören’ine dönüşmüş.
Beşinci rivayet: Ankara Mufassal Tahrir Defteri H.867/M. Tarihli kayıtlarda Karye - i Kiçi viran Tabi - i Kasaba olarak geçmektedir. Bu kayıtlar rivayetten öte belgeli bir kayıttır ve eski Türkçede “Kiçi” küçük demektir. Kiçiviran da küçük viran yer anlamındadır. Zamanla dağ Kiçiviran Keçiören’e dönüşmüştür. Ankara tarihi açısından büyük önem taşıyan Ankara’nın ilk kaya mezarları Basınevleri ve Kalaba’dadır. Basın evleri’ndeki mezarlar, kayalar yapı malzemesi olarak alına alına yok olmuş. Kalaba’da ise yine aynı amaçla tahrip edilirken bir kaya mezarı meşhur Keçiören Şelalesi’nin aktığı kaya üzerinde geçmişten geleceğe taşınmıştır.
Nahiye Oluşu Tarihi 1200-1300 yıllarına dayanan Keçiören, Kalaba (Galebe), Etlik ve Ovacık Köylerinin arazilerinin gelişmesinden sonra 1936 yılında Bucak (Nahiye) oldu. İlk Nahiye Müdürlüğü görevini Osman Bedrettin Yolga ifa etti. Sonrasında Mehmet Derviş Çiyiltepe, Ahmet Feridun Demir , Nafi Muharremgil, Osman Macit Atay , Suphi Günay ve Hakkı Tataroğlu Nahiye Müdürlüğü yaptı.
1984 Yılında İlçe Oldu Keçiören 1966 yılında Altındağ ilçesine bağlandı, 1984 yılında ilçe oldu. Keçiören’in ilçe belediye sınırları içinde 43 mahallesi olup ayrıca Keçiören ilçesi sınırları içinde kalan Alacaören, Kılıçlar, Gümüşoluk, Kösrelik, Kurusan, Saray, Sarıbeyler köyleri ile Bağlum ve Pursaklar beldeleri de ilçeye bağlandı.
ESKİ KEÇİÖREN
Keçiören ’in adı Ankara ’nın ünlü keçilerinin otlaklarının olduğu yer olarak tanımlanır. Keçiören gecekondularının ilk görünmeye başladığı 1955’li yıllardan önce son derece temiz havası ve ünlü bağlarıyla adeta bir sayfiye (dinlenme) yeri gibiydi. Orta halli ve zengin Ankaralılar temiz havasından dolayı Keçiören’e gelirlerdi. Evler bahçe içindeydi ve bahçelerde her çeşit meyve ağaçları, kümesler, havuzlar ve kuyular bulunurdu. Insanlar meyvelerini ve sebzelerini yetiştirir, suyunu kuyulardan temin eder, fırınlarda birkaç aile birleşip 10 günlük ekmeğini yapardı.
Keçiören ’in özellikle bağları, üzümü ve nefis armudu ünlüydü. Ankara’nın ticaretini elinde bulunduran gayri müslimler de Keçiören’de otururlardı. Ticaretle uğraştıkları için zengindiler ve evleri, bahçeleri temiz ve bakımlıydı. Çok güzel mahalleleri olan gayri müslümler daha sonraları Keçiören’den teker teker ayrılmışlar ve evleri de satılmıştı. Hacı kadın deresi temiz ve berraktı. Bu dere Dutluk, Duvardibi, Kuyubaşı, Ahmet Çavuş ve Mecidiye’nin arka tarafından akardı ve 1955 yıllarına kadar da temizdi. Halk, şimdi Dutluk durağına adını vermiş olan ve büyük dut ağaçlarının bulunduğu yere piknik yapmaya giderdi. Ankara’da bulunan yabancı elçilik mensupları da burada yürüyüş yaparlardı. Çubuk Çayı’nda halı ve kilim yıkanır, akıntının çok olmadığı yerlerde yüzülürdü. Milli Mücadele ve Cumhuriyetin ilk yıllarında pek çok ünlü isim Keçiören’de oturmuştur. Keçiören ’den atla Ulus’a giderler ve atlarını Taşhan’a bağlarlardı. Keçiören eskiden beri bir otel-kent görümündedir.
Keçiören ve Bağ Evleri
Ankara’nın kuzeyinde, fakat güneyi seyreden Keçiören, tarih boyunca verimli bağ ve bahçeleriyle dikkat çekmiş, bu nedenle 1905 yılında Ankara’nın ilk Ziraat Mektebi, Sultan 2. Abdülhamit tarafından bu arazide kurulmuştur. Konumundan dolayı zamanın ileri gelen Ankaralıları, yazlık evlerini yani “Bağ evleri’ni Keçiören ve Etlikte yapmışlardır. Bu bağ evlerine mayıs aylarında başlayan bağa göç, eylül ayında bağ evlerinde hazırlanan kışlık erzaklarıyla bağdan göç, bir seramoni şeklinde her yıl sürüp gitmekteydi.
Birinci rivayet: Keçiören ismi söylenip yazıldığı gibi “keçi’lerin ören yeri” kelimelerinin birleşmesiyle oluşur. Ankara Keçisi’nin otlak yeridir ve daha önceleri kullanılan tarihi yerleşim yeri anlamında ören kelimesiyle birleşmiştir.
İkinci rivayet: Tarihçi Heredot, Pers imparatoru’nun M. Ö. 6. yy da Anadolu’nun içlerine kadar uzanan tarihi kral yolundan bahseder. Doğudan gelen bu yol Ankara’dan da geçer. Ankara’ya geliş istikameti Pursaklar, Keçiören üzerindendir ve Ankara’da yaşayan halk, doğuya ve kuzeye; Bağlum üzerinden batıya gidilen yer anlamında yöresel ağzıyla “geçivermek”,”gidivermek” fiilinin değişimiyle “geçiveren” olarak adlandırılmış ve günümüze Keçiören şeklinde ulaşmıştır.
Üçüncü rivayet: Ankara ve Orta Anadolu’nun en güzel keçeleri buralarda dökülürmüş. Keçe dökülen bu yerlere zamanla Keçiören denilmiştir.
Dördüncü rivayet: Bilindiği gibi tarihi Ankara şehrinin etrafı dağlarla, meşhur zümrüt yeşili alanlarla kaplıymış ve Ankaralılar bu bağlarda otuzun üzerinde üzüm çeşidi yetiştirirlermiş. Ankara’nın en geç olgunlaşan üzüm çeşitleri burada yetiştiği için “geç veren” bağları denile denile bugünün Keçiören’ine dönüşmüş.
Beşinci rivayet: Ankara Mufassal Tahrir Defteri H.867/M. Tarihli kayıtlarda Karye - i Kiçi viran Tabi - i Kasaba olarak geçmektedir. Bu kayıtlar rivayetten öte belgeli bir kayıttır ve eski Türkçede “Kiçi” küçük demektir. Kiçiviran da küçük viran yer anlamındadır. Zamanla dağ Kiçiviran Keçiören’e dönüşmüştür. Ankara tarihi açısından büyük önem taşıyan Ankara’nın ilk kaya mezarları Basınevleri ve Kalaba’dadır. Basın evleri’ndeki mezarlar, kayalar yapı malzemesi olarak alına alına yok olmuş. Kalaba’da ise yine aynı amaçla tahrip edilirken bir kaya mezarı meşhur Keçiören Şelalesi’nin aktığı kaya üzerinde geçmişten geleceğe taşınmıştır.
Nahiye Oluşu Tarihi 1200-1300 yıllarına dayanan Keçiören, Kalaba (Galebe), Etlik ve Ovacık Köylerinin arazilerinin gelişmesinden sonra 1936 yılında Bucak (Nahiye) oldu. İlk Nahiye Müdürlüğü görevini Osman Bedrettin Yolga ifa etti. Sonrasında Mehmet Derviş Çiyiltepe, Ahmet Feridun Demir , Nafi Muharremgil, Osman Macit Atay , Suphi Günay ve Hakkı Tataroğlu Nahiye Müdürlüğü yaptı.
1984 Yılında İlçe Oldu Keçiören 1966 yılında Altındağ ilçesine bağlandı, 1984 yılında ilçe oldu. Keçiören’in ilçe belediye sınırları içinde 43 mahallesi olup ayrıca Keçiören ilçesi sınırları içinde kalan Alacaören, Kılıçlar, Gümüşoluk, Kösrelik, Kurusan, Saray, Sarıbeyler köyleri ile Bağlum ve Pursaklar beldeleri de ilçeye bağlandı.
ESKİ KEÇİÖREN
Keçiören ’in adı Ankara ’nın ünlü keçilerinin otlaklarının olduğu yer olarak tanımlanır. Keçiören gecekondularının ilk görünmeye başladığı 1955’li yıllardan önce son derece temiz havası ve ünlü bağlarıyla adeta bir sayfiye (dinlenme) yeri gibiydi. Orta halli ve zengin Ankaralılar temiz havasından dolayı Keçiören’e gelirlerdi. Evler bahçe içindeydi ve bahçelerde her çeşit meyve ağaçları, kümesler, havuzlar ve kuyular bulunurdu. Insanlar meyvelerini ve sebzelerini yetiştirir, suyunu kuyulardan temin eder, fırınlarda birkaç aile birleşip 10 günlük ekmeğini yapardı.
Keçiören ’in özellikle bağları, üzümü ve nefis armudu ünlüydü. Ankara’nın ticaretini elinde bulunduran gayri müslimler de Keçiören’de otururlardı. Ticaretle uğraştıkları için zengindiler ve evleri, bahçeleri temiz ve bakımlıydı. Çok güzel mahalleleri olan gayri müslümler daha sonraları Keçiören’den teker teker ayrılmışlar ve evleri de satılmıştı. Hacı kadın deresi temiz ve berraktı. Bu dere Dutluk, Duvardibi, Kuyubaşı, Ahmet Çavuş ve Mecidiye’nin arka tarafından akardı ve 1955 yıllarına kadar da temizdi. Halk, şimdi Dutluk durağına adını vermiş olan ve büyük dut ağaçlarının bulunduğu yere piknik yapmaya giderdi. Ankara’da bulunan yabancı elçilik mensupları da burada yürüyüş yaparlardı. Çubuk Çayı’nda halı ve kilim yıkanır, akıntının çok olmadığı yerlerde yüzülürdü. Milli Mücadele ve Cumhuriyetin ilk yıllarında pek çok ünlü isim Keçiören’de oturmuştur. Keçiören ’den atla Ulus’a giderler ve atlarını Taşhan’a bağlarlardı. Keçiören eskiden beri bir otel-kent görümündedir.
Keçiören ve Bağ Evleri
Ankara’nın kuzeyinde, fakat güneyi seyreden Keçiören, tarih boyunca verimli bağ ve bahçeleriyle dikkat çekmiş, bu nedenle 1905 yılında Ankara’nın ilk Ziraat Mektebi, Sultan 2. Abdülhamit tarafından bu arazide kurulmuştur. Konumundan dolayı zamanın ileri gelen Ankaralıları, yazlık evlerini yani “Bağ evleri’ni Keçiören ve Etlikte yapmışlardır. Bu bağ evlerine mayıs aylarında başlayan bağa göç, eylül ayında bağ evlerinde hazırlanan kışlık erzaklarıyla bağdan göç, bir seramoni şeklinde her yıl sürüp gitmekteydi.
Kızılcahamam
Kızılcahamam Ankara’ ya 80 km. mesafede, Ankara- İstanbul karayolu üzerinde, 26.700 nüfuslu, çam ormanları, şifalı suları, kekik ve çam balı, modern turistik tesisleri ile eskiden beri başkentin akciğeri ve su deposu olarak bilinir. Ulaşım, Ankara ve Kızılcahamam’ daki terminallerden her 15 dakikada bir hareket eden otobüslerle sağlanır.
İlçemiz, eşsiz tabii güzelliği, bol su kaynakları ve kuzey ile güneyi bağlayan Kargasekmez ve Azaphane geçitleri ile antik çağlardan beri yerleşim için bir cazibe merkezi olmuştur.
İlçemiz Başköy Kalesi, Mahkeme Ağacin ve Alicin kanyonu kilise mağaraları, Akdoğan Köyü kazıları, Saray köyü Roma harabesi, Seyhamamı’ ndaki eski kilise, İlçe tarihinin ilkçağlara kadar uzandığını, o devirlerde önemli bir yerleşim yeri olduğu konusunda bir fikir veriyor.
Yapılan araştırmalarda Çeştepe köyünün Paleolotik devirde ( En az 10.000 yıl önce) yerleşim yeri olduğu görülüyor. Ayrıca İnceğiz ve Çeltikçikale de antik çağın önemli birer yerleşim yeridir.
M.Ö. 2. Bin yıl başlarında, Hititler Ankara ve çevresine hâkim olmuşlardır. Prof. Dr. Muzaffer Şenyürek’in yaptığı araştırma ve kazı bulgularından, Hititlerin bölgede ve Kirmir vadisi tabanında yaşamış oldukları tesbit edilmiştir.
M.Ö. 547’de kurulan Lidya hakimiyetinden sonra Galatlar M.Ö 281 den itibaren Ankara ve çevresinde hakimiyet kurarlar. Bu devirde Yabanâbad, merkezi Gangra (Çankırı) olan Paflagonya Eyaleti içindedir.
M. S. 7. asırdan itibaren Araplar’ ın İstanbul’a düzenledikleri seferler sırasında, Ankara ve Yabanabad’dan (Kargasekmez, Azaphane ve Kirmir vadisi) geçmek gerektiğinden, bölge Malazgirt Zaferi’ne kadar Bizans ve Araplar arasında sürekli el değiştirmiştir.
Türkler 1071 Malazgirt Zaferi ile hiç direnç görmeden (1073) Ankara ve çevresine ulaşırlar. Bu zaferin arkasından Buhara ve Semerkant gibi ilim ve kültür merkezlerinden gelen ve “Horasan Erenleri” sayesinde Anadolu kısa zamanda Türk ülkesi haline gelmiştir. Yabanabad ise 1197 de Devrek ve çevresinin fethi sırasında Selçuklu hakimiyetine girmiştir.
Üzerinde yaşadığımız yerlere Anadolu ismi , mutasavvıf Derviş Gâzilerce verilmiştir.
Bu Derviş Gâzi’lerden biri, Taşlıca Köyü’müzde türbeleri bulunan Kırgız Ebe ve oğlu Oruç Gâzi’dir. Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat (1220-1237) ordusu ile seferde iken yolu üzerindeki Taşlıca’ya uğrar ve burada Kırgız Ebe’nin, askerlere ayran ikrâm ettiği sırada gösterdiği keramet karşılığı, Kırgız Ebe’nin dileği üzerine buraları onun evlatlarına yurtluk olarak bağışlar.
Bu dönemlerde Ankara ve Kastamonu çevresine dağınık halde 100.000 çadırlık (=400. 000 kişi) Kayı Türkmen topluluğu yerleştirilmiştir.
Oğuz aşiretleri iskân edildikleri yerlere kendi soyları ile ilgili isimler vermeye başladılar. Çevredeki köylerden Kınık, İğmir, Iğdır, biraz daha ilerlerde Kızık, Çamlıdere’de Peçenek, Bayındır, Çubuk’da Çavundur, Ayaş’da Bayat gibi köyler Oğuz boyu isimlerini taşımaktadır.
“Yabanâbad” adını ilk ne zaman aldığı bilinmemekler beraber, 1423 tarihli ilk tahrirde zikredilen “Yabanova” adının Selçuklular’dan intikal etmiştir. Ankara Savaşı’nda (1402), Osmanlı Hükümdarı Yıldırım Bayezid’in, ordusu ile, Yıldırım Ormanları’nda otağ kurduğunu, Timur’un fillerini Işık Dağı ‘nda sakladığı belirtilir. Bu savaşta Osmanlı ordusundaki Rumeli kuvvetleri içindeki Çıtak boyu Türkleri’ nin, savaşdan sonra geri dönmeyip bölgede yerleşmiş olmaları ve bu günkü Çıtak kökünün temelini teşkil etmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir. Bu yüzden bölge halkı Çıtak olarak anılır.
Bu dönemde Yabanâbad’ın kuzey (Güvem) bölgesi, Candaroğlu İsfendiyar Bey tarafından oğulları Hızır Bey ve Kasım Bey arasında paylaştırılır. Bölgedeki Kasımlar ve Hıdırlar köylerinin isimleri o günlerin anısını taşır.
Osmanlı arşiv belgelerinde “tabî-i Binari” ip ucuyla belirtilen “Ilısu” köyünden bahsediliyor. Bu Ilısu köyü muhtemelen Seyhamamı’ dır.
XIII asır sonlarında Şeyh Ali Semerkandî de Yabanâbad’a gelir. Önce Çankırı Eskipazar ilçesi Şeyhler Köyü’ne, oradan Berçin Çatak köyümüze, daha sonra da Çamlıdere’ye yerleşir. Bu belde Şeyh’in yerleşmesinden sonra Ali Dede Şeyhler Kâriyesi olarak ün yapar. Şeyh’in kerâmetleri arasında “Sığırcık-veya çekirge- suyu vardır ki, Eskipazar Şeyhler Köyü’nde bulunan bu su, asırlarca zararlı haşarâta karşı kullanılmıştır.
Fatih Sultan Mehmet döneminde baştan sona imar edildiği için o zamana kadar Yabanova olarak bilinen ilçemizin adı Yabanabad olarak değişir. Kanunî Sultan Süleyman devri (1520-1566) başları ve II.Selim devri (1566-1599) sonlarında yapılan sayımlardan anlaşılmaktadır ki, Yabanâbad XVI:Asırda en parlak devrini yaşamıştır. Nüfus ve üretime paralel olarak refah artmış, ekilebilir alanlar genişlemiştir.
Şemseddin Sami Bey, Kâmus-u Alâm eserinde ilçemiz 175 köy ve (24.579 erkek, 24.675 erkek) 48.250 nüfusa ulaşmıştır. Ali Cevad Bey ise Memalik-î Osmaniyye’nin Tarih ve Coğrafya Lûgatı isimli eserinde bu bilgiye ilaveten 179 köy ve 8.179 hane bulunduğundan bahseder.
1915 yılı öncesi Pazar köyünde olan ilçe merkezi, bu tarihte kaymakama yapılan bir haksızlık üzerine Kızılcahamam’ a taşınır. Pazar’ dan önce de Demirciören köyünün ilçe merkezi olduğu söyleniyor.
İlçe merkezinin taşındığı yıllarda Kızılcahamam’ da Kemalpaşa ( Ahiler köyü) mahallesinin merası olan ilçede bir hamam ve bir handan başka bir iki de mandıra bulunuyordu. Sonradan belediye başkanlarının ilçe merkezinde ikamet ettirmeyi özendirici çare ve tedbirler uygulamışlarsa daiskân ağır yürümüştür. Büyük oranda Çamlıdere’den olmak üzere yakındaki Akdoğan- Üçbaş- Taşlıca- Bayır- Karacaören- Saraycık-Kızılcaören-Doğanözü-Uğurlu köylerinden gelenlerle bir miktar nüfus artışı olmuştur.
Yabanabad olan ilçemizin ismi de 1933 den sonra Kızılcahamam olarak değiştirilmiştir.
İlçemiz, eşsiz tabii güzelliği, bol su kaynakları ve kuzey ile güneyi bağlayan Kargasekmez ve Azaphane geçitleri ile antik çağlardan beri yerleşim için bir cazibe merkezi olmuştur.
İlçemiz Başköy Kalesi, Mahkeme Ağacin ve Alicin kanyonu kilise mağaraları, Akdoğan Köyü kazıları, Saray köyü Roma harabesi, Seyhamamı’ ndaki eski kilise, İlçe tarihinin ilkçağlara kadar uzandığını, o devirlerde önemli bir yerleşim yeri olduğu konusunda bir fikir veriyor.
Yapılan araştırmalarda Çeştepe köyünün Paleolotik devirde ( En az 10.000 yıl önce) yerleşim yeri olduğu görülüyor. Ayrıca İnceğiz ve Çeltikçikale de antik çağın önemli birer yerleşim yeridir.
M.Ö. 2. Bin yıl başlarında, Hititler Ankara ve çevresine hâkim olmuşlardır. Prof. Dr. Muzaffer Şenyürek’in yaptığı araştırma ve kazı bulgularından, Hititlerin bölgede ve Kirmir vadisi tabanında yaşamış oldukları tesbit edilmiştir.
M.Ö. 547’de kurulan Lidya hakimiyetinden sonra Galatlar M.Ö 281 den itibaren Ankara ve çevresinde hakimiyet kurarlar. Bu devirde Yabanâbad, merkezi Gangra (Çankırı) olan Paflagonya Eyaleti içindedir.
M. S. 7. asırdan itibaren Araplar’ ın İstanbul’a düzenledikleri seferler sırasında, Ankara ve Yabanabad’dan (Kargasekmez, Azaphane ve Kirmir vadisi) geçmek gerektiğinden, bölge Malazgirt Zaferi’ne kadar Bizans ve Araplar arasında sürekli el değiştirmiştir.
Türkler 1071 Malazgirt Zaferi ile hiç direnç görmeden (1073) Ankara ve çevresine ulaşırlar. Bu zaferin arkasından Buhara ve Semerkant gibi ilim ve kültür merkezlerinden gelen ve “Horasan Erenleri” sayesinde Anadolu kısa zamanda Türk ülkesi haline gelmiştir. Yabanabad ise 1197 de Devrek ve çevresinin fethi sırasında Selçuklu hakimiyetine girmiştir.
Üzerinde yaşadığımız yerlere Anadolu ismi , mutasavvıf Derviş Gâzilerce verilmiştir.
Bu Derviş Gâzi’lerden biri, Taşlıca Köyü’müzde türbeleri bulunan Kırgız Ebe ve oğlu Oruç Gâzi’dir. Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat (1220-1237) ordusu ile seferde iken yolu üzerindeki Taşlıca’ya uğrar ve burada Kırgız Ebe’nin, askerlere ayran ikrâm ettiği sırada gösterdiği keramet karşılığı, Kırgız Ebe’nin dileği üzerine buraları onun evlatlarına yurtluk olarak bağışlar.
Bu dönemlerde Ankara ve Kastamonu çevresine dağınık halde 100.000 çadırlık (=400. 000 kişi) Kayı Türkmen topluluğu yerleştirilmiştir.
Oğuz aşiretleri iskân edildikleri yerlere kendi soyları ile ilgili isimler vermeye başladılar. Çevredeki köylerden Kınık, İğmir, Iğdır, biraz daha ilerlerde Kızık, Çamlıdere’de Peçenek, Bayındır, Çubuk’da Çavundur, Ayaş’da Bayat gibi köyler Oğuz boyu isimlerini taşımaktadır.
“Yabanâbad” adını ilk ne zaman aldığı bilinmemekler beraber, 1423 tarihli ilk tahrirde zikredilen “Yabanova” adının Selçuklular’dan intikal etmiştir. Ankara Savaşı’nda (1402), Osmanlı Hükümdarı Yıldırım Bayezid’in, ordusu ile, Yıldırım Ormanları’nda otağ kurduğunu, Timur’un fillerini Işık Dağı ‘nda sakladığı belirtilir. Bu savaşta Osmanlı ordusundaki Rumeli kuvvetleri içindeki Çıtak boyu Türkleri’ nin, savaşdan sonra geri dönmeyip bölgede yerleşmiş olmaları ve bu günkü Çıtak kökünün temelini teşkil etmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir. Bu yüzden bölge halkı Çıtak olarak anılır.
Bu dönemde Yabanâbad’ın kuzey (Güvem) bölgesi, Candaroğlu İsfendiyar Bey tarafından oğulları Hızır Bey ve Kasım Bey arasında paylaştırılır. Bölgedeki Kasımlar ve Hıdırlar köylerinin isimleri o günlerin anısını taşır.
Osmanlı arşiv belgelerinde “tabî-i Binari” ip ucuyla belirtilen “Ilısu” köyünden bahsediliyor. Bu Ilısu köyü muhtemelen Seyhamamı’ dır.
XIII asır sonlarında Şeyh Ali Semerkandî de Yabanâbad’a gelir. Önce Çankırı Eskipazar ilçesi Şeyhler Köyü’ne, oradan Berçin Çatak köyümüze, daha sonra da Çamlıdere’ye yerleşir. Bu belde Şeyh’in yerleşmesinden sonra Ali Dede Şeyhler Kâriyesi olarak ün yapar. Şeyh’in kerâmetleri arasında “Sığırcık-veya çekirge- suyu vardır ki, Eskipazar Şeyhler Köyü’nde bulunan bu su, asırlarca zararlı haşarâta karşı kullanılmıştır.
Fatih Sultan Mehmet döneminde baştan sona imar edildiği için o zamana kadar Yabanova olarak bilinen ilçemizin adı Yabanabad olarak değişir. Kanunî Sultan Süleyman devri (1520-1566) başları ve II.Selim devri (1566-1599) sonlarında yapılan sayımlardan anlaşılmaktadır ki, Yabanâbad XVI:Asırda en parlak devrini yaşamıştır. Nüfus ve üretime paralel olarak refah artmış, ekilebilir alanlar genişlemiştir.
Şemseddin Sami Bey, Kâmus-u Alâm eserinde ilçemiz 175 köy ve (24.579 erkek, 24.675 erkek) 48.250 nüfusa ulaşmıştır. Ali Cevad Bey ise Memalik-î Osmaniyye’nin Tarih ve Coğrafya Lûgatı isimli eserinde bu bilgiye ilaveten 179 köy ve 8.179 hane bulunduğundan bahseder.
1915 yılı öncesi Pazar köyünde olan ilçe merkezi, bu tarihte kaymakama yapılan bir haksızlık üzerine Kızılcahamam’ a taşınır. Pazar’ dan önce de Demirciören köyünün ilçe merkezi olduğu söyleniyor.
İlçe merkezinin taşındığı yıllarda Kızılcahamam’ da Kemalpaşa ( Ahiler köyü) mahallesinin merası olan ilçede bir hamam ve bir handan başka bir iki de mandıra bulunuyordu. Sonradan belediye başkanlarının ilçe merkezinde ikamet ettirmeyi özendirici çare ve tedbirler uygulamışlarsa daiskân ağır yürümüştür. Büyük oranda Çamlıdere’den olmak üzere yakındaki Akdoğan- Üçbaş- Taşlıca- Bayır- Karacaören- Saraycık-Kızılcaören-Doğanözü-Uğurlu köylerinden gelenlerle bir miktar nüfus artışı olmuştur.
Yabanabad olan ilçemizin ismi de 1933 den sonra Kızılcahamam olarak değiştirilmiştir.
Çubuk
Geçmişi çok eskilere giden ilçede Hititlerin yaşadığına dair kanıtlar arasında Aktepe mevkiinde bulunan kale yıkıntısı ve Karadana köyünde bulunan Oyulu Kaya mezarı gösterilmektedir. Hititlerden sonra, tarih sırasıyla Frigler, Galatlar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular yerleşmişlerdir.
16. yüzyıldan kalan Osmanlı Tahrir Defterlerinde görülen Alaynutlu, Çavundurlu, Eymür, İğdir, Kınık, Peçenek ve Yazır gibi köy isimleri bu bölgede çok sayıda Türk boyunun yerleştiğini gösterir.
Tarihsel önemini 1402 yılında iki Türk hükümdarı Timur ve Yıldırım Beyazıt arasında yapılan Ankara Savaşından alan ilçe, ilk kez 1902 yılında ilçe statüsü kazanmıştır. 1910 yılında bucak olmuş ve 1921 yılında tekrar ilçe statüsü kazanarak bugüne kadar ilçe olarak gelmiştir. İlçeye bağlı köylerin çoğu adını Ankara Savaşına ilişkin olaylardan ya da bu savaşa katılan komutanlardan almıştır.
Karagöl : Çubuk ve Kızılcahamam ilçeleri arasında, Kavak Dağı ve Yıldırım Dağının eteğinde yer alan küçük ama çok derin bir krater gölüdür. Çubuk ilçe merkezine 40 km uzaklıkta yer alır. Çevresinde spor yapma imkânı vardır.
Çubuk II Barajı: İlçeye 4 km uzaklıkta, Aşağı Çavundur köyü toprakları üzerinde, dar bir boğazda toprak dolgu olarak 1964 yılında inşa edilmiştir. Doğal güzelliği ve mesire yerleri ile oldukça yoğun bir ziyaretçi akınına uğramaktadır, ilçenin Esenboğa beldesi sınırlan içinde Melikşah Olimpik Termal Havuz ve Spor Tesisleri yer alır.
16. yüzyıldan kalan Osmanlı Tahrir Defterlerinde görülen Alaynutlu, Çavundurlu, Eymür, İğdir, Kınık, Peçenek ve Yazır gibi köy isimleri bu bölgede çok sayıda Türk boyunun yerleştiğini gösterir.
Tarihsel önemini 1402 yılında iki Türk hükümdarı Timur ve Yıldırım Beyazıt arasında yapılan Ankara Savaşından alan ilçe, ilk kez 1902 yılında ilçe statüsü kazanmıştır. 1910 yılında bucak olmuş ve 1921 yılında tekrar ilçe statüsü kazanarak bugüne kadar ilçe olarak gelmiştir. İlçeye bağlı köylerin çoğu adını Ankara Savaşına ilişkin olaylardan ya da bu savaşa katılan komutanlardan almıştır.
Karagöl : Çubuk ve Kızılcahamam ilçeleri arasında, Kavak Dağı ve Yıldırım Dağının eteğinde yer alan küçük ama çok derin bir krater gölüdür. Çubuk ilçe merkezine 40 km uzaklıkta yer alır. Çevresinde spor yapma imkânı vardır.
Çubuk II Barajı: İlçeye 4 km uzaklıkta, Aşağı Çavundur köyü toprakları üzerinde, dar bir boğazda toprak dolgu olarak 1964 yılında inşa edilmiştir. Doğal güzelliği ve mesire yerleri ile oldukça yoğun bir ziyaretçi akınına uğramaktadır, ilçenin Esenboğa beldesi sınırlan içinde Melikşah Olimpik Termal Havuz ve Spor Tesisleri yer alır.
Elmadağ
İlçenin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen tarih öncesi çağlara ait eserler, Elmadağ ve çevresinin tarihin bu ilk evrelerinde yaşayan uygarlıklara yurt olduğunu göstermektedir. Yapılan ön araştırmalara göre, yörede önce Frig ve Lidya uygarlıkları MÖ 547 yılına kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Daha sonra Perslerin eline geçen yöre MÖ 83 yılına kadar değişik kavimlerin yerleşim merkezi olmuş, bu tarihten sonra da Roma İmparatorluğunun yönetimine girmiştir. 1071 yılında Selçuklu orduları ile Roma İmparatorluğu arasında yapılan Malazgirt Meydan Savaşından sonra Anadolu'ya girmeye başlayan Türkler, 1073 yılından sonra yöreye hâkim olmuşlar ve Anadolu'ya yapılan Haçlı Seferlerine karşı büyük bir cesaretle karşı koymuşlardır.
Hasanoğlan Beldesi : Deniz seviyesinden 1.200 metre yükseklikteki İdris Dağı'nın eteklerinde kurulan ilçenin eski adının Hasanoğlanı olduğu tarihi belgelerin incelenmesinden anlaşılmıştır.
Lalahan Beldesi : Günümüzden 300 sene öncesinden bu yana dağınık kesimlerde yayla düzeninde yaşayan insanların Odabaşı köyünde bir araya gelmeleri ile bugünkü belde ortaya çıkmıştır. Beldenin kuzeyinden Ankara Kayseri demiryolunun geçmesi ve aynı yerde Hayvancılık Araştırma Enstitüsünün kurulması sonucu yerleşim birimi Lalahan'a kaydırılmış, adı geçen köyde ise 1520 hanelik bir nüfus kalmıştır. 1986 yılında Odabaşı Belediyesi olarak kurulan teşkilat da bu değişiklik sonucu adını Lalahan Belediyesi olarak değiştirmiştir.
Yeşildere Beldesi: Ankara'nın 35 km. doğusunda, Ankara-Samsun karayolundan 7 km içerde, Elmadağ ilçesi ile Hasanoğlan beldesi arasında kurulmuş 2.700 kişi nüfuslu bir yerleşim birimidir. Tarihi İpek Yolu üzerinde kurulmuş olan belde 1970 yılında şimdiki bulunduğu yerine taşınmıştır.
İlçenin ekonomik etkinlikleri arasında yer alan halıcılık, el dokuması kilim, heybe ve çanta yapımı, tarihi Selçuklulara kadar uzanan bir kültür birikimini yansıtır. Halıcılık daha çok Tekke, Akçaali köylerinde, kilim, heybe ve el dokuma çantalar ise Akçaali, Deliler, Hasanoğlan ve Kayadibi köylerinde varlığını koruyan kültür zenginliklerindendir.
Hasanoğlan Beldesi : Deniz seviyesinden 1.200 metre yükseklikteki İdris Dağı'nın eteklerinde kurulan ilçenin eski adının Hasanoğlanı olduğu tarihi belgelerin incelenmesinden anlaşılmıştır.
Lalahan Beldesi : Günümüzden 300 sene öncesinden bu yana dağınık kesimlerde yayla düzeninde yaşayan insanların Odabaşı köyünde bir araya gelmeleri ile bugünkü belde ortaya çıkmıştır. Beldenin kuzeyinden Ankara Kayseri demiryolunun geçmesi ve aynı yerde Hayvancılık Araştırma Enstitüsünün kurulması sonucu yerleşim birimi Lalahan'a kaydırılmış, adı geçen köyde ise 1520 hanelik bir nüfus kalmıştır. 1986 yılında Odabaşı Belediyesi olarak kurulan teşkilat da bu değişiklik sonucu adını Lalahan Belediyesi olarak değiştirmiştir.
Yeşildere Beldesi: Ankara'nın 35 km. doğusunda, Ankara-Samsun karayolundan 7 km içerde, Elmadağ ilçesi ile Hasanoğlan beldesi arasında kurulmuş 2.700 kişi nüfuslu bir yerleşim birimidir. Tarihi İpek Yolu üzerinde kurulmuş olan belde 1970 yılında şimdiki bulunduğu yerine taşınmıştır.
İlçenin ekonomik etkinlikleri arasında yer alan halıcılık, el dokuması kilim, heybe ve çanta yapımı, tarihi Selçuklulara kadar uzanan bir kültür birikimini yansıtır. Halıcılık daha çok Tekke, Akçaali köylerinde, kilim, heybe ve el dokuma çantalar ise Akçaali, Deliler, Hasanoğlan ve Kayadibi köylerinde varlığını koruyan kültür zenginliklerindendir.
Mamak
Ankara il merkezine 3,5 km. uzaklıkta bulunan Mamak, Çankaya ilçesine bağlı Kayaş, Araplar, Karaağaç, Cireğil ve İmrahor köylerinden oluşan kırsal bir yerleşim alanı idi. Bu köyler zamanla gelişerek birer mahalle haline geldiler. Ankara'nın doğu yönünde giriş kapısı olan Mamak ve civar köyleri, 1930'lu yıllardan 1983 yılına kadar Ankara ili Çankaya ilçesine bağlı bir semt olarak kaldı. 19.11.1983 tarih ve 2963 sayılı Kanunla Çankaya ilçesinden ayrılarak merkez ilçe haline gelmiştir. İlçeye bağlı 3 belediye mevcuttur ve ilçenin 68 adet mahallesi vardır.
Son yıllarda hazırlanan nazım planına göre kentsel dönüşüm projesi içine alınan ilçe, şehrin doğu kısmında yer alır. Doğu ve güney yönünde Elmadağ ilçesi, batı yönünde Çankaya ilçesi ve Kuzey yönünde ise Altındağ ilçesi ile çevrilmiştir. İlçe adını " askeri ve sivil yerleşme alanı" anlamına gelen "mamak" kelimesinden almıştır. Ancak ilçenin adının ilçede yaşamış olan Ahi Mamak'tan geldiği de söylenmektedir. Nüfus yoğunluğu ile Ankara'nın 4. büyük ilçesidir.
Ankara'nın en yeşil ilçelerinden birisi olan Mamak, Hüseyin Gazi Türbesi, Bayındır Barajı, Elmadağ Kayak Merkezi gibi turist çekim merkezlerine sahiptir. İlçede tipik kara iklimi görülür. Kışlar yağışlı ve soğuk, yazlar kurak ve sıcak geçer. İlçe hudutları içinden Hatip Çayı geçer ve Bayındır Barajı yer alır. Eskiden Mamak Belediyesi hizmet binası olarak kullanılan yapı yenilenerek bir konservatuar haline getirilmiştir. Bu sayede kent kültür ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir altyapı tesisine kavuşmuştur. İlçede yer alan 75. Yıl Cumhuriyet Anfi Tiyatrosu da kentin kültürel ihtiyaçlarının karşılanmasına katkı sağlayan bir tesistir.
İlçenin tabiat varlıkları arasında Mavi Göl ve çeşitli yerlerde hizmete sunulan 180 park, yapay kale ve şelaleler yer alır. Kıbrıs köyü sit alanında bulunan kanyon, mağara ve oyma mezarların yanı sıra, Ortaköy sit alanı, Ankara'nın en yüksek tepesinde bulunan ve tarihi 13. yüzyıla uzanan Hüseyin Gazi Türbesi ve Kayaş Eski Camii turist çekim merkezleri arasında yerlerini alırlar.
Son yıllarda hazırlanan nazım planına göre kentsel dönüşüm projesi içine alınan ilçe, şehrin doğu kısmında yer alır. Doğu ve güney yönünde Elmadağ ilçesi, batı yönünde Çankaya ilçesi ve Kuzey yönünde ise Altındağ ilçesi ile çevrilmiştir. İlçe adını " askeri ve sivil yerleşme alanı" anlamına gelen "mamak" kelimesinden almıştır. Ancak ilçenin adının ilçede yaşamış olan Ahi Mamak'tan geldiği de söylenmektedir. Nüfus yoğunluğu ile Ankara'nın 4. büyük ilçesidir.
Ankara'nın en yeşil ilçelerinden birisi olan Mamak, Hüseyin Gazi Türbesi, Bayındır Barajı, Elmadağ Kayak Merkezi gibi turist çekim merkezlerine sahiptir. İlçede tipik kara iklimi görülür. Kışlar yağışlı ve soğuk, yazlar kurak ve sıcak geçer. İlçe hudutları içinden Hatip Çayı geçer ve Bayındır Barajı yer alır. Eskiden Mamak Belediyesi hizmet binası olarak kullanılan yapı yenilenerek bir konservatuar haline getirilmiştir. Bu sayede kent kültür ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir altyapı tesisine kavuşmuştur. İlçede yer alan 75. Yıl Cumhuriyet Anfi Tiyatrosu da kentin kültürel ihtiyaçlarının karşılanmasına katkı sağlayan bir tesistir.
İlçenin tabiat varlıkları arasında Mavi Göl ve çeşitli yerlerde hizmete sunulan 180 park, yapay kale ve şelaleler yer alır. Kıbrıs köyü sit alanında bulunan kanyon, mağara ve oyma mezarların yanı sıra, Ortaköy sit alanı, Ankara'nın en yüksek tepesinde bulunan ve tarihi 13. yüzyıla uzanan Hüseyin Gazi Türbesi ve Kayaş Eski Camii turist çekim merkezleri arasında yerlerini alırlar.
Etimesgut
Etimesgut ilçesinin kurulduğu alanın ilk çağlarda önce Hitit daha sonra da Frig uygarlıklarının topraklan içinde yer alındığı bilimsel bir gerçektir. Tarihçi Afif Erzen "İlkçağda Ankara" adlı eserinde, Ahi Mesud adlı yerde bulunan aslanların Frigya Aslanı olduğunu yazmakta ve ilk çağda bu yörenin adının Amaksis olduğunu belirtmektedir. Haritacı Kiepert de çizdiği haritalarda, Etimesgut ilçesinin bulunduğu bölgeyi Amaksiz olarak anar. Osmanlı haritalarında bu isim Amaksus ve Akmasus olarak geçmiştir.
Etimesgut yöresi, Cumhuriyetin ilanından sonra Batı Trakya'dan gelen göçmen Türkler için 1924-25 yıllarında Atatürk'ün emri ile 50 haneli bir köy olarak kurulmuştur. 1928 yılında iskâna açılarak belde olarak yeniden yapılandırılmıştır. Ata'nın Etimesgut yöresine özel bir ilgisi vardı. Buraya haftada birkaç kez gelip at gezintileri yapar, halkla yıllık mahsuller hakkında konuşur hatta tarlalara kadar gidip çiftçilerden bilgi alırdı. Bölgede Atatürk zamanında yaptırılan Sağlık Merkezi, Devlet Hastanesi, PTT, hamam, çarşı, memur lojmanı gibi binalar halen varlığını sürdürmektedir.
Etimesgut, kendisine bağlı 18 köy ile 1968 yılına kadar belde olarak kalmış, aynı yıl mahalle olarak yeniden kurulmuştur. 20 Mayıs 1990 gün ve 20523 sayılı Resmi Gazetede de yayınlanan 3644 sayılı Kanunla ilçe statüsü kazanmış, hemen ardından da 19 Ağustos 1990 tarihinde yapılan belediye başkanlığı seçimi ile Belediye teşkilatı kurulmuştur.
İlçedeki kültür varlıklarına örnek teşkil eden Atatürk Çeşmesi 1928 yılından beri ayaktadır. 1925 yılında Mimar Ahmet Burhanetün tarafından yapılan Gazi Tren İstasyonu ile Atatürk'ün İstanbul'a gidiş ve gelişlerinde uğurlandığı Etimesgut Tren İstasyonu tarihi yapı özellikleriyle dikkat çekicidir. Etimesgut yöresine adını veren Ahi Mesud, Ahi Elvan gibi Türk büyüklerindendir. Ahi Elvan Hazretlerinin türbesi Elvanköy semtinde Elvanköy Camisi avlusundadır.
İlçenin Eryaman bölgesinde bir mesire ve piknik yeri olan Göksu Parkı, tatil günlerinde Ankaralıların dinlenme yeridir. Ayrıca, Atatürk Orman Çiftliği, ilçe sınırlan içinde olup iyi bir dinlenme, piknik ve gezi alanıdır.
Etimesgut yöresi, Cumhuriyetin ilanından sonra Batı Trakya'dan gelen göçmen Türkler için 1924-25 yıllarında Atatürk'ün emri ile 50 haneli bir köy olarak kurulmuştur. 1928 yılında iskâna açılarak belde olarak yeniden yapılandırılmıştır. Ata'nın Etimesgut yöresine özel bir ilgisi vardı. Buraya haftada birkaç kez gelip at gezintileri yapar, halkla yıllık mahsuller hakkında konuşur hatta tarlalara kadar gidip çiftçilerden bilgi alırdı. Bölgede Atatürk zamanında yaptırılan Sağlık Merkezi, Devlet Hastanesi, PTT, hamam, çarşı, memur lojmanı gibi binalar halen varlığını sürdürmektedir.
Etimesgut, kendisine bağlı 18 köy ile 1968 yılına kadar belde olarak kalmış, aynı yıl mahalle olarak yeniden kurulmuştur. 20 Mayıs 1990 gün ve 20523 sayılı Resmi Gazetede de yayınlanan 3644 sayılı Kanunla ilçe statüsü kazanmış, hemen ardından da 19 Ağustos 1990 tarihinde yapılan belediye başkanlığı seçimi ile Belediye teşkilatı kurulmuştur.
İlçedeki kültür varlıklarına örnek teşkil eden Atatürk Çeşmesi 1928 yılından beri ayaktadır. 1925 yılında Mimar Ahmet Burhanetün tarafından yapılan Gazi Tren İstasyonu ile Atatürk'ün İstanbul'a gidiş ve gelişlerinde uğurlandığı Etimesgut Tren İstasyonu tarihi yapı özellikleriyle dikkat çekicidir. Etimesgut yöresine adını veren Ahi Mesud, Ahi Elvan gibi Türk büyüklerindendir. Ahi Elvan Hazretlerinin türbesi Elvanköy semtinde Elvanköy Camisi avlusundadır.
İlçenin Eryaman bölgesinde bir mesire ve piknik yeri olan Göksu Parkı, tatil günlerinde Ankaralıların dinlenme yeridir. Ayrıca, Atatürk Orman Çiftliği, ilçe sınırlan içinde olup iyi bir dinlenme, piknik ve gezi alanıdır.
Evren
İlçenin tarihi Hititler dönemine kadar uzanır. Bu uygarlıktan sonra bölgede sırasıyla Asurlular, Frigyalılar, Romalılar, Persler, Bizanslılar, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri hüküm sürmüşlerdir.
Evren ve çevresi Fatih Sultan Süleyman döneminde, 1467 yılında Osmanlı egemenliğine girmiştir. İlçenin eski adı Çıkınağıl'dır. Bu isim "dağınık durumda olan ağılların ve evlerin daha iyi korunabilmesi için bir araya toplanması" anlamına gelen "çokumağıl" kelimesinden gelmektedir. Osmanlı arşivlerinde "çıkınağıl" ismine pek rastlanmamıştır.
Bu yöreye en çok etki eden Kızılırmak nehridir. Çevrede rastlanılan höyük, kilise ve kale kalıntıları bu yörenin İslamiyet öncesi dönemde de iskân yeri olduğunu göstermektedir. Osmanlı arşivlerinin incelenmesi sonucu, yörede yaşayan halkın "Şerefli" aşiretinden geldiği anlaşılmıştır.
İlçenin eski yerleşim yeri şimdi Hirfanlı Barajının sulan altındadır. Yeni yerleşim alanı ise eski yerleşim alanının 4 kilometre kadar güney indedir. 1957 yılında yeni yerine yerleşen ilçe, büyüme ve gelişmeye uygun bir şekilde kurulmuştur.
İlçe 1983 yılma dek Çıkınağıl ismini korumuş, bu yıl içinde ise zamanın Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in soyadına atfen adı Evren olarak değişmiştir. 1990 yılında çıkarılan bir yasa ile ilçe statüsüne kavuşmuştur.
İlçe sınırları içinde Evren-Sarıyahşi yolu üzerinde, ilçeye 2 kilometre uzaklıkta bir höyük vardır. Höyük ve çevresi 1. derece sit alanı ilan edilmiştir. Burada (MÖ) ilk bin yıla ait seramik kalıntıları bulunmuştur. Çatalpınar köyünün 2 kilometre güneybatısında bulunan Sığırcık Kalesi Geç Bizans Dönemi ve Osmanlı dönemine aittir. Yıkıntı halindedir. Bu kaleden sadece bir kulesinin 8 metre yüksekliğinde duvarı kalmıştır.
Kızılırmak ve Hirfanlı Baraj gölü ilçenin turizmi açısından önemlidir. Göl kıyısında yer alan konaklama tesisleri ve piknik alanları çevre insanını buraya çekmektedir. Göl kenarında plaj niteliğinde, suya girilebilecek yerler de bulunmaktadır.
Evren ve çevresi Fatih Sultan Süleyman döneminde, 1467 yılında Osmanlı egemenliğine girmiştir. İlçenin eski adı Çıkınağıl'dır. Bu isim "dağınık durumda olan ağılların ve evlerin daha iyi korunabilmesi için bir araya toplanması" anlamına gelen "çokumağıl" kelimesinden gelmektedir. Osmanlı arşivlerinde "çıkınağıl" ismine pek rastlanmamıştır.
Bu yöreye en çok etki eden Kızılırmak nehridir. Çevrede rastlanılan höyük, kilise ve kale kalıntıları bu yörenin İslamiyet öncesi dönemde de iskân yeri olduğunu göstermektedir. Osmanlı arşivlerinin incelenmesi sonucu, yörede yaşayan halkın "Şerefli" aşiretinden geldiği anlaşılmıştır.
İlçenin eski yerleşim yeri şimdi Hirfanlı Barajının sulan altındadır. Yeni yerleşim alanı ise eski yerleşim alanının 4 kilometre kadar güney indedir. 1957 yılında yeni yerine yerleşen ilçe, büyüme ve gelişmeye uygun bir şekilde kurulmuştur.
İlçe 1983 yılma dek Çıkınağıl ismini korumuş, bu yıl içinde ise zamanın Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in soyadına atfen adı Evren olarak değişmiştir. 1990 yılında çıkarılan bir yasa ile ilçe statüsüne kavuşmuştur.
İlçe sınırları içinde Evren-Sarıyahşi yolu üzerinde, ilçeye 2 kilometre uzaklıkta bir höyük vardır. Höyük ve çevresi 1. derece sit alanı ilan edilmiştir. Burada (MÖ) ilk bin yıla ait seramik kalıntıları bulunmuştur. Çatalpınar köyünün 2 kilometre güneybatısında bulunan Sığırcık Kalesi Geç Bizans Dönemi ve Osmanlı dönemine aittir. Yıkıntı halindedir. Bu kaleden sadece bir kulesinin 8 metre yüksekliğinde duvarı kalmıştır.
Kızılırmak ve Hirfanlı Baraj gölü ilçenin turizmi açısından önemlidir. Göl kıyısında yer alan konaklama tesisleri ve piknik alanları çevre insanını buraya çekmektedir. Göl kenarında plaj niteliğinde, suya girilebilecek yerler de bulunmaktadır.
Nallıhan
Ankara; Hitit ve Frig uygarlıklarının, Bitinya Krallığı'nın, Pers İmparatorluğu'nun, Makedon Kralı Büyük İskender'in, Roma ve Bizans imparatorluklarının hâkimiyetinde kalmış, Müslüman Arapların İstanbul seferleri sırasında da iki defa Arap istilasına uğramıştır. 1071 yılında yapılan Malazgirt Savaşı'ndan sonra Türklerin yönetimine giren kent, Haçlı Seferleri sırasında yeniden Bizanslıların eline geçmiştir. Daha sonra tekrar Türk hâkimiyetine giren bu topraklar önce Danışmentliler Beyliği'nin, daha sonra da Anadolu Selçuklu Devleti'nin topraklarına katılmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti'nin 1308 yılında yıkılmasını takiben Candaroğullan Beyliği'nin yönetimine girmiş, Orhan Bey zamanında ise Osmanlı Beyliği topraklarına katılmıştır. İlçe merkezi, 1599 yılında vezir Nasuh Paşa'nın burada bir han yaptırmasıyla oluşmuş, adını da bu handan almıştır. 300 metrekarelik bir alanı kaplayan bu han günümüzde harap haldedir. İlçede bu han ile aynı tarihlerde yapılan cami ve hamam da bulunmaktadır.
Tarihi İpek Yolu Üzerindeki Hanlar: Nallıhan, Çayırhan ve Uluhan.
Türbeler: Emremsultan köyünde, 13. yüzyılda yaşamış Yunus Emre'nin hocası Taptuk Emre Türbesi, Taptuk Emre'nin kızı Bacım Sultan Türbesi, Taptuk Emrenin müritlerinden olan Ömer Şeyh'in ve Şeyh Cafer Sadık'ın türbeleri, Horasan erlerinden Hasan Dede Türbesi.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce Korunan Alanlar: Nallıhan Davutlar Kuş Cenneti, Hoşebe Mesire Yeri (Ardıç Ormanları), Anıt Ağaç (Kaba Ardıç), Yaban Koyunu Yerleştirme Sahası, Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, Asarlık Tepeler Tabiat Anıtı. Uyuzsuyu Şelalesi ve Soğukkuyu Şelalesi; Bozyaka Göleti, Çamalan Göleti ve Eymir Göleti.
İlçedeki iki önemli akarsu Nallıhan ve Aladağ çaylarıdır. İlçenin dağları arasında Andız Dağı (1.420 m), Sarıçalı Dağı (1.740 m), Karakiriş Dağı (1.507 m) ve Sündiken dağı sayılabilir. Bu dağlar üzerinde Andız, Bozarmut, Beydili, Çalı, Sarsın ve Kozlu yaylaları yer alır.
İlçe, aynı zamanda iğne oyaları, halı ve kilim, bez dokumacılığı, bindallı işleri ve tel kırma gibi el sanatları alanında da adını duyurmuştur. Nallıhan'da her yıl ağustos ayının son pazar günü "Taptuk Emre'yi Anma Törenleri" düzenlenmektedir.
Tarihi İpek Yolu Üzerindeki Hanlar: Nallıhan, Çayırhan ve Uluhan.
Türbeler: Emremsultan köyünde, 13. yüzyılda yaşamış Yunus Emre'nin hocası Taptuk Emre Türbesi, Taptuk Emre'nin kızı Bacım Sultan Türbesi, Taptuk Emrenin müritlerinden olan Ömer Şeyh'in ve Şeyh Cafer Sadık'ın türbeleri, Horasan erlerinden Hasan Dede Türbesi.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce Korunan Alanlar: Nallıhan Davutlar Kuş Cenneti, Hoşebe Mesire Yeri (Ardıç Ormanları), Anıt Ağaç (Kaba Ardıç), Yaban Koyunu Yerleştirme Sahası, Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, Asarlık Tepeler Tabiat Anıtı. Uyuzsuyu Şelalesi ve Soğukkuyu Şelalesi; Bozyaka Göleti, Çamalan Göleti ve Eymir Göleti.
İlçedeki iki önemli akarsu Nallıhan ve Aladağ çaylarıdır. İlçenin dağları arasında Andız Dağı (1.420 m), Sarıçalı Dağı (1.740 m), Karakiriş Dağı (1.507 m) ve Sündiken dağı sayılabilir. Bu dağlar üzerinde Andız, Bozarmut, Beydili, Çalı, Sarsın ve Kozlu yaylaları yer alır.
İlçe, aynı zamanda iğne oyaları, halı ve kilim, bez dokumacılığı, bindallı işleri ve tel kırma gibi el sanatları alanında da adını duyurmuştur. Nallıhan'da her yıl ağustos ayının son pazar günü "Taptuk Emre'yi Anma Törenleri" düzenlenmektedir.
Gölbaşı
İlçenin Selametli, Tulumtaş, Tulumtaş-Ortaçayır Mevkii, Kızılcaşar-Gökçepınar mevkii, Bacılar köyü, Bezirhane Kültepe mevkii, Bezirhane-Kepenekçi ve İncek-Harmantepe mevkilerinde Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünce kazılar yapılmıştır. Bu kazılar sonucu Gölbaşı ve çevresinin M.Ö 3, 2 ve 1. bin yıllarında Erken Bronz, Hitit, Frig, Tunç Çağı, Roma ve Bizans dönemlerinde iskân alanı olduğu ortaya çıkmıştır.
Kayı beylerinin Söğüt ilçesine gitmeden önceki yerleşim alanı Gölbaşı ilçesidir. Beynam, Karaoğlan, Karaali ve Oğulbey bu dönemdeki yerleşim alanlarıdır. 1402 yılında yapılan Ankara savaşında Timur fillerini Gölbaşı yöresindeki ormanlarda saklamıştır. Üçe Mogan gölü çevresinde yer aldığı için Gölbaşı adını almıştır. Daha sonra Büyükşehir Belediyesi sınırlan içine alınmıştır. Yapılan kazı ve araştırmalarda bölgede ilk Tunç Çağı, Hitit İmparatorluğu dönemi ile Roma-Bizans dönemlerine ait buluntulara rastlanmıştır. Bu küçük yerleşim alanlan arasında kuzeybatı yönünde Ahlatlıbel ve Taşpınar, güneybatı yönünde Gökçehöyük, güneydoğu yönünde Karaoğlan köyleri ile güney yönünde Selametli beldesi, doğu yönünde ise Yurtbeyi köyü sayılabilir. Bu küçük yerleşim birimlerinden Selametli, Gökçehöyük ve Bezirhane köylerinde İlk Tunç Çağına ait höyük ve kalıntılar, Taşpınar köyünde Roma dönemi mezarlık ve sütun başları, Karaoğlan köyünde Bizans dönemine ait sikkeler ve kalıntılar, Yurtbeyi ve Karaoğlan köylerinde ise Erken Hıristiyanlık dönemine ait kilise kalıntıları bulunmuştur. Kent yakınında yer alan önemli bir ören yeri ise Tulumtaş mağarasıdır. İlçenin doğal varlıkları arasında yer alan ve henüz ziyarete açılmamış olan bu mağara, ilçenin turizmine büyük katkı sağlayabilecek bir potansiyele sahiptir. Bu mağara ve çevresi 1. derece sit alanı ilan edilmiştir.
Gölbaşı ilçesi, ilin mesire, sayfiye, turizm ve sanayi bölgesi durumundadır. Mogan Parkı ve Gölü ile Eymir Gölü, doğal güzellikleri, temiz havası ve balık üretimleri ile ilçenin turizmine katkı sağlamaktadır.
Kayı beylerinin Söğüt ilçesine gitmeden önceki yerleşim alanı Gölbaşı ilçesidir. Beynam, Karaoğlan, Karaali ve Oğulbey bu dönemdeki yerleşim alanlarıdır. 1402 yılında yapılan Ankara savaşında Timur fillerini Gölbaşı yöresindeki ormanlarda saklamıştır. Üçe Mogan gölü çevresinde yer aldığı için Gölbaşı adını almıştır. Daha sonra Büyükşehir Belediyesi sınırlan içine alınmıştır. Yapılan kazı ve araştırmalarda bölgede ilk Tunç Çağı, Hitit İmparatorluğu dönemi ile Roma-Bizans dönemlerine ait buluntulara rastlanmıştır. Bu küçük yerleşim alanlan arasında kuzeybatı yönünde Ahlatlıbel ve Taşpınar, güneybatı yönünde Gökçehöyük, güneydoğu yönünde Karaoğlan köyleri ile güney yönünde Selametli beldesi, doğu yönünde ise Yurtbeyi köyü sayılabilir. Bu küçük yerleşim birimlerinden Selametli, Gökçehöyük ve Bezirhane köylerinde İlk Tunç Çağına ait höyük ve kalıntılar, Taşpınar köyünde Roma dönemi mezarlık ve sütun başları, Karaoğlan köyünde Bizans dönemine ait sikkeler ve kalıntılar, Yurtbeyi ve Karaoğlan köylerinde ise Erken Hıristiyanlık dönemine ait kilise kalıntıları bulunmuştur. Kent yakınında yer alan önemli bir ören yeri ise Tulumtaş mağarasıdır. İlçenin doğal varlıkları arasında yer alan ve henüz ziyarete açılmamış olan bu mağara, ilçenin turizmine büyük katkı sağlayabilecek bir potansiyele sahiptir. Bu mağara ve çevresi 1. derece sit alanı ilan edilmiştir.
Gölbaşı ilçesi, ilin mesire, sayfiye, turizm ve sanayi bölgesi durumundadır. Mogan Parkı ve Gölü ile Eymir Gölü, doğal güzellikleri, temiz havası ve balık üretimleri ile ilçenin turizmine katkı sağlamaktadır.
Polatlı
M.Ö. 3.000 yılı civarında kurulmuştur. Yerleşim merkezi bugünkü yerinde değil, tarihi Gordion kenti ve çevresinde idi. Toprakları Hitit ve Frig uygarlıklarının, Pers İmparatorluğu'nun, Büyük İskender'in, Roma ve Bizans imparatorluklarının yönetiminde kalmıştır. Bölge 1516 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarına katılmıştır.
Bu ilçenin Kurtuluş Savaşımızda önemli bir yeri vardır. Sakarya Savaşları ilçenin Çekirdeksiz, İğciler, İnler, Toydemir köyleri civarında yapılmış, Atatürk bu savaştan ilçenin Alagöz köyünde kurulan karargâhından yönetmiştir. Bu günlerin anısını yaşatmak için karargâh olarak kullanılan bu ev bir müze haline getirilmiştir. Ankara'yı ele geçirmek isteyen Yunan kuvvetleri Polatlı sınırına kadar gelmiş ancak Sakarya Savaşı'nda yenilerek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Türk kuvvetlerinin Başkomutanlık karargâhı Alagöz köyünden Polatlı'ya taşınmıştır. Bugünkü Polatlı ilçesinin 20 kilometre kuzeybatısında yer alan Yassıhöyük köyü ve çevresi bölgede gerçek bir tarih başlangıcı sayılabilir.
Sakarya Nehri'nin Porsuk Irmağı ile birleştiği yerin biraz ötesinde Frig uygarlığının başkenti olan Gordion, kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Bu kent, Büyük İskender'in Anadolu toprağını zaptı sürecinde 333-334 yılları arasında askerleriyle konakladığı şehirdir. Bu çevrede 86 adet tümülüs, kral mezarı ve kalıntıları ile ilçe merkezinde şehir kalıntıları bulunmaktadır. 13. yüzyılın ilk yarısında Menteşeoğulları Beyliği'nden bazı aşiretlerin ilçeye geldiği ve Menteşe ile eski Polatlı köyleri civarlarına yerleştikleri tespit edilmiştir. Polat kelimesinin Fars dilinde karşılığı "Pulat" olup "çevik, kuvvetli" anlamına gelir.
Frig Krallığının başkenti olan Gordion kenti yapılan kazılar sonucu bulunmuştur. Günümüzde Polatlı ilçesinin en çok turist çeken ören yeridir. "Eşek Kulaklı Midas" ve "dokunduğu her şeyi altına çeviren Midas" efsaneleriyle ün yapmış Kral Midas'ın mezarı burada bulunmaktadır.
Bu ilçenin Kurtuluş Savaşımızda önemli bir yeri vardır. Sakarya Savaşları ilçenin Çekirdeksiz, İğciler, İnler, Toydemir köyleri civarında yapılmış, Atatürk bu savaştan ilçenin Alagöz köyünde kurulan karargâhından yönetmiştir. Bu günlerin anısını yaşatmak için karargâh olarak kullanılan bu ev bir müze haline getirilmiştir. Ankara'yı ele geçirmek isteyen Yunan kuvvetleri Polatlı sınırına kadar gelmiş ancak Sakarya Savaşı'nda yenilerek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Türk kuvvetlerinin Başkomutanlık karargâhı Alagöz köyünden Polatlı'ya taşınmıştır. Bugünkü Polatlı ilçesinin 20 kilometre kuzeybatısında yer alan Yassıhöyük köyü ve çevresi bölgede gerçek bir tarih başlangıcı sayılabilir.
Sakarya Nehri'nin Porsuk Irmağı ile birleştiği yerin biraz ötesinde Frig uygarlığının başkenti olan Gordion, kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Bu kent, Büyük İskender'in Anadolu toprağını zaptı sürecinde 333-334 yılları arasında askerleriyle konakladığı şehirdir. Bu çevrede 86 adet tümülüs, kral mezarı ve kalıntıları ile ilçe merkezinde şehir kalıntıları bulunmaktadır. 13. yüzyılın ilk yarısında Menteşeoğulları Beyliği'nden bazı aşiretlerin ilçeye geldiği ve Menteşe ile eski Polatlı köyleri civarlarına yerleştikleri tespit edilmiştir. Polat kelimesinin Fars dilinde karşılığı "Pulat" olup "çevik, kuvvetli" anlamına gelir.
Frig Krallığının başkenti olan Gordion kenti yapılan kazılar sonucu bulunmuştur. Günümüzde Polatlı ilçesinin en çok turist çeken ören yeridir. "Eşek Kulaklı Midas" ve "dokunduğu her şeyi altına çeviren Midas" efsaneleriyle ün yapmış Kral Midas'ın mezarı burada bulunmaktadır.
Güdül
Ankara'nın 89 km kuzeybatısında yer alan ilçe Beypazarı ve Ayaş ilçelerine komşudur. Tarihi MÖ 3.000-3.500 yıllarına kadar gider. İlçe'nin kuzeyinden akan Kirmir Çayı vadisindeki mağaralarda yapılan incelemeler bu bölgede Hitit uygarlığının var olduğunu göstermiştir. Kirmir Çayı ve çevresi Hitit devletinin yıkılmasından sonra merkezi İzmit olan Bitinya Krallığının topraklarına katılmıştır.
Kirmir Çayı kenarında yer alan İnözü mevkiindeki mağaralar incelendiğinde Hristiyanlığın belirgin işaretlerine rastlanır. Güdül ve çevresindeki bağlarda ve köylerde çıkan taşlardan, çanaklardan, hayvan şekillerinden ve toprak küplerden bu bölgenin Bizans İmparatorluğu döneminde de yerleşim alanı olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
1071 yılında yapılan Malazgirt Savaşı sonucu Anadolu toprakları Selçuklu Türklerine açılınca Güdül ve çevresi de Anadolu Selçuklu devletinin idaresine geçmiştir. İlçe bu devletin hükümdarlarından Mesut'un eniştesi ve Ankara Emiri (valisi) Şahabüddevlet Güdül Bey tarafından kurulmuş olup yaklaşık 850 yıllık bir tarihi geçmişi vardır.
Kirmir Çayı vadisinin İnözü mevkiinde kayalara oyulmuş mağaralar, Samutbaba Türbesi ile Tekke mevkiindeki Kasım Baba Türbesi ilçenin turist çekim merkezlerini oluşturur.
Güdül 'de son yıllarda bağcılık önem kazanmış, özellikle Karacaören, Yeşilöz, Adalıkuzu köyleri yetiştirdikleri sofralık üzümleriyle ön plana çıkmıştır. Bunun yanı sıra kiraz, domates, havuç üretimi yapılmakta ve Kiraz Festivali düzenlenmektedir.
İlçenin kuzeyinden akan Kirmir Çayı yeşillikleriyle ilçeye güzel bir görünüm kazandırır. Ayrıca, Sorgun köyü civarındaki orman alanı ve bu alan içindeki gölet de ilçenin doğal zenginlikleri arasındadır.
Kirmir Çayı kenarında yer alan İnözü mevkiindeki mağaralar incelendiğinde Hristiyanlığın belirgin işaretlerine rastlanır. Güdül ve çevresindeki bağlarda ve köylerde çıkan taşlardan, çanaklardan, hayvan şekillerinden ve toprak küplerden bu bölgenin Bizans İmparatorluğu döneminde de yerleşim alanı olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
1071 yılında yapılan Malazgirt Savaşı sonucu Anadolu toprakları Selçuklu Türklerine açılınca Güdül ve çevresi de Anadolu Selçuklu devletinin idaresine geçmiştir. İlçe bu devletin hükümdarlarından Mesut'un eniştesi ve Ankara Emiri (valisi) Şahabüddevlet Güdül Bey tarafından kurulmuş olup yaklaşık 850 yıllık bir tarihi geçmişi vardır.
Kirmir Çayı vadisinin İnözü mevkiinde kayalara oyulmuş mağaralar, Samutbaba Türbesi ile Tekke mevkiindeki Kasım Baba Türbesi ilçenin turist çekim merkezlerini oluşturur.
Güdül 'de son yıllarda bağcılık önem kazanmış, özellikle Karacaören, Yeşilöz, Adalıkuzu köyleri yetiştirdikleri sofralık üzümleriyle ön plana çıkmıştır. Bunun yanı sıra kiraz, domates, havuç üretimi yapılmakta ve Kiraz Festivali düzenlenmektedir.
İlçenin kuzeyinden akan Kirmir Çayı yeşillikleriyle ilçeye güzel bir görünüm kazandırır. Ayrıca, Sorgun köyü civarındaki orman alanı ve bu alan içindeki gölet de ilçenin doğal zenginlikleri arasındadır.
Haymana
İlçenin değişik yörelerinde bulunan tarihi kalıntılar ve kazılarda çıkartılan eserlerin incelenmesi, bölgede Hitit, Frig, Roma ve Bizans uygarlıklarının bir süre var olduklarını göstermektedir. Bölge, Anadolu'nun Türkleşmesinden sonra sırayla Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin yönetimine girmiştir.
Haymana'nın adının verilişi konusunda iki söylence vardır. Ünlü Türk bilgini Kaşgarlı Mahmut'un eseri Divan-ı Lugât'i-t Türk'te Haymana kelimesi "mera, otlak veya yeşillik" olarak açıklanmıştır. İkinci söylence ise Selçuklu Türklerinin Anadolu'yu Türkleştirmesi olgusuna dayanır. Selçuklu Türkleri, 1071 yılında yapılan Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu topraklarını yurt edinmeye başlamışlar ve kendilerine bağlı aşiretleri de Anadolu'nun değişik yörelerine yerleştirmişlerdi. Bu aşiretlerden birisi olan Kaya Aşireti de Ankara'nın batısında yer alan Karacadağ ve şimdiki Haymana topraklarına yerleştirildi. Bu kabilenin 14. yüzyıl başlarındaki lideri Ertuğrul Bey idi. Bu beyin annesinin adı Hayme Ana idi. Söylenceye göre, Hayme Ana öldüğünde kaplıca yakınlarına gömülmesi uygun görüldü. Osmanlıların ilk çekirdeği olan bu aşiret, çok sevilen Hayme Ana'nın hatırasının ebedileşmesi için, kaplıca ve çevresine Hayme Ana adını vermiştir. Bu isim zamanla değişerek Haymana olmuştur. 1296 yılında Ankara Valisi Abidin Paşa tarafından, ilçenin günümüzde işgal ettiği yer, merkez olarak seçilmiştir.
İlçe sınırları içindeki tarihi eserlerden biri olan Gavurkale, Ankara'nın 60 km güneybatısında yer alır. Atatürk'ün emriyle, 1930 yılında Alman arkeolog Von Der Osten tarafından kazılan bir ören yeridir. Höyük, Roma-Bizans döneminden kalmadır. Kül Höyük, Oyaca kasabası içinde orta büyüklükte bir höyüktür.
Haymana ilçesi kaplıcaları ile de ünlüdür. Birçok hastalığın tedavisinde kullanılan kaplıcaların tarihi Hitit dönemine kadar uzanır. İlçede her yıl Haziran ayı içinde "Uluslararası Haymana Kaplıca Festivali ve Kültür Şenlikleri" düzenlenmektedir.
Haymana'nın adının verilişi konusunda iki söylence vardır. Ünlü Türk bilgini Kaşgarlı Mahmut'un eseri Divan-ı Lugât'i-t Türk'te Haymana kelimesi "mera, otlak veya yeşillik" olarak açıklanmıştır. İkinci söylence ise Selçuklu Türklerinin Anadolu'yu Türkleştirmesi olgusuna dayanır. Selçuklu Türkleri, 1071 yılında yapılan Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu topraklarını yurt edinmeye başlamışlar ve kendilerine bağlı aşiretleri de Anadolu'nun değişik yörelerine yerleştirmişlerdi. Bu aşiretlerden birisi olan Kaya Aşireti de Ankara'nın batısında yer alan Karacadağ ve şimdiki Haymana topraklarına yerleştirildi. Bu kabilenin 14. yüzyıl başlarındaki lideri Ertuğrul Bey idi. Bu beyin annesinin adı Hayme Ana idi. Söylenceye göre, Hayme Ana öldüğünde kaplıca yakınlarına gömülmesi uygun görüldü. Osmanlıların ilk çekirdeği olan bu aşiret, çok sevilen Hayme Ana'nın hatırasının ebedileşmesi için, kaplıca ve çevresine Hayme Ana adını vermiştir. Bu isim zamanla değişerek Haymana olmuştur. 1296 yılında Ankara Valisi Abidin Paşa tarafından, ilçenin günümüzde işgal ettiği yer, merkez olarak seçilmiştir.
İlçe sınırları içindeki tarihi eserlerden biri olan Gavurkale, Ankara'nın 60 km güneybatısında yer alır. Atatürk'ün emriyle, 1930 yılında Alman arkeolog Von Der Osten tarafından kazılan bir ören yeridir. Höyük, Roma-Bizans döneminden kalmadır. Kül Höyük, Oyaca kasabası içinde orta büyüklükte bir höyüktür.
Haymana ilçesi kaplıcaları ile de ünlüdür. Birçok hastalığın tedavisinde kullanılan kaplıcaların tarihi Hitit dönemine kadar uzanır. İlçede her yıl Haziran ayı içinde "Uluslararası Haymana Kaplıca Festivali ve Kültür Şenlikleri" düzenlenmektedir.
Kalecik
Araştırmacılar ve tarih bilimciler Kalecik ve civarının ilk kez MÖ 3.500-4.000 yılları arasında erken Kalkolitik dönemde iskân gördüğünü tahmin etmektedirler. Kalecik ve çevresinin Hititler tarafından yerleşim merkezi olarak kullanıldığı bilinmekte ve bölgede MÖ 4.000 yıllarında Friglerin yaşadığı, bulunan tarihi eserlerden anlaşılmaktadır. Anadolu topraklarına Trakya üzerinden ayak basan Galatlar, Ankara ve Kalecik çevresine hâkim olmuşlardır. Galatlar döneminden sonra Kalecik ve civarı Roma İmparatorluğu'nun, ardından da Bizans İmparatorluğu'nun hâkimiyetine girer.
Kalecik ve civarının Türkler tarafından fethi 1075 yılında gerçekleşir. Bu bölgenin ünlü Türk büyüğü Battal Gazi tarafından Bizanslılardan alındığı bilinmektedir.1243 yılında yapılan Kösedağ Meydan Savaşı'nda Selçuklu Orduları Baycu Noyan yönetimindeki Moğol kuvvetlerine yenilince Kalecik ve çevresi de onların yönetimine girer. Fatih Sultan Mehmet 1461 yılında Çandaroğulları Beyliğine son verince kent, Osmanlı yönetimine katılır. Bu dönemde Kalecik ticari yönden çok gelişmiş bir merkezdir ve "Küçük Mısır" adıyla ünlenmiştir. Ankara'nın kuzeydoğusunda yer alan ilçe, doğu yönünde Sulakyurt, batı yönünde Çubuk ve Akyurt, kuzey yönünde Çankırı il merkezi ve Şabanözü ilçesi, güney yönünde ise Kırıkkale ili ve Elmadağ ilçeleri ile çevrilmiştir. Kızılırmak nehri ilçenin topraklarında kuzeygüney yönünde akar. Hasbey, Saray, Tabakhane Camisi, Kazancıbaba ve Alişoğlu Türbesi ile Kızılırmak nehri üzerindeki Develioğlu Köprüsü ve Kalecik Kalesi belli başlı tarihi eserleridir. Halk oyunları, giyim tarzı, türküleri ve mutfak özellikleri göz önüne alındığında ilçenin halk kültürünün, İç Anadolu halk kültürü ile örtüştüğü görülür. İlçede tabakçılık, bakırcılık ve kumaş dokumacılığı oldukça gelişmiştir.
Kalecik ve civarının Türkler tarafından fethi 1075 yılında gerçekleşir. Bu bölgenin ünlü Türk büyüğü Battal Gazi tarafından Bizanslılardan alındığı bilinmektedir.1243 yılında yapılan Kösedağ Meydan Savaşı'nda Selçuklu Orduları Baycu Noyan yönetimindeki Moğol kuvvetlerine yenilince Kalecik ve çevresi de onların yönetimine girer. Fatih Sultan Mehmet 1461 yılında Çandaroğulları Beyliğine son verince kent, Osmanlı yönetimine katılır. Bu dönemde Kalecik ticari yönden çok gelişmiş bir merkezdir ve "Küçük Mısır" adıyla ünlenmiştir. Ankara'nın kuzeydoğusunda yer alan ilçe, doğu yönünde Sulakyurt, batı yönünde Çubuk ve Akyurt, kuzey yönünde Çankırı il merkezi ve Şabanözü ilçesi, güney yönünde ise Kırıkkale ili ve Elmadağ ilçeleri ile çevrilmiştir. Kızılırmak nehri ilçenin topraklarında kuzeygüney yönünde akar. Hasbey, Saray, Tabakhane Camisi, Kazancıbaba ve Alişoğlu Türbesi ile Kızılırmak nehri üzerindeki Develioğlu Köprüsü ve Kalecik Kalesi belli başlı tarihi eserleridir. Halk oyunları, giyim tarzı, türküleri ve mutfak özellikleri göz önüne alındığında ilçenin halk kültürünün, İç Anadolu halk kültürü ile örtüştüğü görülür. İlçede tabakçılık, bakırcılık ve kumaş dokumacılığı oldukça gelişmiştir.
Pursaklar
Pursaklar, Ankara il merkezi ile Çubuk ilçesi arasında yer alan köylerin en eskilerinden birisidir. Pursaklar adının görüldüğü en eski belge, Osmanlı döneminde 1530 yılında hazırlatılan Tapu Tahrir Defteri'dir. Bu defterde yörenin adı "Bursaklar" olarak yer almaktadır. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından 1993 yılında 2 cilt olarak yayınlanan 438 numaralı Muhasebei Vilayeti Anadolu Defteri'nde ise iki Busaklar (Pursaklar) kaydı görülür. Bunlardan birisi o tarihte Çubuk ilçesine bağlı bir köydür. Busaklar isminin defterin iki yerinde kayıtlı olması, köyün yarısının tımar, diğer yarısının ise vakıf arazisi olarak ayrılmasından kaynaklanır.
Günümüz Pursaklar ilçesinin eski yerleşim yeri bugün "Eski Köy" ismiyle bilinen yerdir. 1966 yılında meydana gelen toprak kaymasının ardından bölge, devlet tarafından şimdiki Çoraklık mevkiinde yaptırılan konutlara taşınmıştır.
Yukarıda bahsedilen kayıtların dışında Pursaklar ilçesi tarihiyle ilgili olarak büyüklerin anlattığı bazı rivayetler vardır. Bir söylenceye göre, Pursaklar ilçesi Çubuk Ovası'nın kenarında Kavacık Memba Suyu'nın yanında kurulmuş, zamanımızdan 150-200 yıl öncesinde eşkıya baskı ve zulmü yüzünden Eski Köy denilen yere taşınmıştır. 438 No'lu Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri'nde Kavacık isimli bir köyün adına rastlanması bu söylencenin doğru olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir.
Bugünkü Pursaklar ilçesinin 20. yüzyılın başlarında 30-40 haneli küçük bir köy olduğu, Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı'na çok sayıda askerle katkıda bulunduğu ve bu askerlerin büyük çoğunluğunun şehit olduğu bilinmektedir.
Coğrafi yapısı hafif engebeli olan ilçenin arazisi kıraçtır. İlçe, Esenboğa Havalimanı'na ulaşımı sağlayan protokol yolunun içinden geçmesi ve Ankara çevre yolunun yakınında olması nedeniyle stratejik bir konumdadır.
Günümüz Pursaklar ilçesinin eski yerleşim yeri bugün "Eski Köy" ismiyle bilinen yerdir. 1966 yılında meydana gelen toprak kaymasının ardından bölge, devlet tarafından şimdiki Çoraklık mevkiinde yaptırılan konutlara taşınmıştır.
Yukarıda bahsedilen kayıtların dışında Pursaklar ilçesi tarihiyle ilgili olarak büyüklerin anlattığı bazı rivayetler vardır. Bir söylenceye göre, Pursaklar ilçesi Çubuk Ovası'nın kenarında Kavacık Memba Suyu'nın yanında kurulmuş, zamanımızdan 150-200 yıl öncesinde eşkıya baskı ve zulmü yüzünden Eski Köy denilen yere taşınmıştır. 438 No'lu Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri'nde Kavacık isimli bir köyün adına rastlanması bu söylencenin doğru olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir.
Bugünkü Pursaklar ilçesinin 20. yüzyılın başlarında 30-40 haneli küçük bir köy olduğu, Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı'na çok sayıda askerle katkıda bulunduğu ve bu askerlerin büyük çoğunluğunun şehit olduğu bilinmektedir.
Coğrafi yapısı hafif engebeli olan ilçenin arazisi kıraçtır. İlçe, Esenboğa Havalimanı'na ulaşımı sağlayan protokol yolunun içinden geçmesi ve Ankara çevre yolunun yakınında olması nedeniyle stratejik bir konumdadır.
Sincan
Kentte ilk yerleşim merkezinin ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Ancak, 17. yüzyıl arşiv kayıtlarında Sincan'ın bir köy olarak adına rastlanmaktadır. Yörede 31.12.1982 tarihinde ilk tren istasyonu kurulmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında 28 evden ibaret küçük bir yerleşim birimi olan yöre, 1956 yılına kadar Etimesgut ilçesine bağlı bir köy olarak kalmıştır. 1956 yılında yörede Belediye teşkilatı kurulur. Bir yıl sonra Yenimahalle ilçe olarak yeniden örgütlenince Etimesgut ilçesinden ayrılmış ve Yenimahalle ilçesine bağlı bir belde haline gelmiştir.
Yenikent Beldesi: Beldede Zir Vadisi bulunmaktadır. Bir zamanlar 1000 haneden oluşan, çarşısı, camisi, hamamı olan Büyük İstanoz ilçesi, geçimini sof işleyerek sağlamaktaydı. Günümüzde geçimini kısmen tarım ve sebzecilik ile sağlayan bir yerleşim bölgesidir. Yenikent kavun ve karpuzuyla ünlüdür.
Temelli Beldesi: Ankara Eskişehir yolunun 45. kilometresinde yer alan küçük bir beldedir. 1925 yılında Bulgaristan ve Romanya'dan gelen göçmenleri için Atatürk tarafından seçilmiş bir yerleşim alanı olup Cumhuriyet döneminde kurulan ilk planlı köydür. Polatlı ilçesinin ilk kuruluşundaki İki nahiyeden biri olan Samutlu (Temelli) Nahiye Müdürlüğü 1928 yılının Temmuz ayında kurulmuştur.
Lale Festivali : Sincan ilçesi, 1938 yılında 30 hanelik bir köydü. Bu yerleşim yerine Atatürk'ün emri ile Romanya'nın Köseabdi bölgesinden Türkiye'ye göç eden 100 hanelik göçmen grubu yerleştirilir. Bu kişiler gelirken beraberlerinde lale soğanlarını da getirirler. Bu tarihten itibaren de lale bu yörenin simgesi haline gelir. Bu kültür bitkisi için ilk kez 1971 yılında bir festival düzenlenir ve bu festival, daha sonraki yıllarda da devam ederek gelenek haline alır. Lale Festivali büyük bir katılımla yapılır. Festival programı içinde çeşitli kültürel etkinlikler, konserler, sergiler, tiyatrolar, sevgi yürüyüşleri, yarışmalar ve tanıtım programları yapılır. Lale bitkisi nisan ayında çiçek açar, ancak hava muhalefeti nedeniyle Lale Festivali haziran ayı içinde yapılır.
Yenikent Beldesi: Beldede Zir Vadisi bulunmaktadır. Bir zamanlar 1000 haneden oluşan, çarşısı, camisi, hamamı olan Büyük İstanoz ilçesi, geçimini sof işleyerek sağlamaktaydı. Günümüzde geçimini kısmen tarım ve sebzecilik ile sağlayan bir yerleşim bölgesidir. Yenikent kavun ve karpuzuyla ünlüdür.
Temelli Beldesi: Ankara Eskişehir yolunun 45. kilometresinde yer alan küçük bir beldedir. 1925 yılında Bulgaristan ve Romanya'dan gelen göçmenleri için Atatürk tarafından seçilmiş bir yerleşim alanı olup Cumhuriyet döneminde kurulan ilk planlı köydür. Polatlı ilçesinin ilk kuruluşundaki İki nahiyeden biri olan Samutlu (Temelli) Nahiye Müdürlüğü 1928 yılının Temmuz ayında kurulmuştur.
Lale Festivali : Sincan ilçesi, 1938 yılında 30 hanelik bir köydü. Bu yerleşim yerine Atatürk'ün emri ile Romanya'nın Köseabdi bölgesinden Türkiye'ye göç eden 100 hanelik göçmen grubu yerleştirilir. Bu kişiler gelirken beraberlerinde lale soğanlarını da getirirler. Bu tarihten itibaren de lale bu yörenin simgesi haline gelir. Bu kültür bitkisi için ilk kez 1971 yılında bir festival düzenlenir ve bu festival, daha sonraki yıllarda da devam ederek gelenek haline alır. Lale Festivali büyük bir katılımla yapılır. Festival programı içinde çeşitli kültürel etkinlikler, konserler, sergiler, tiyatrolar, sevgi yürüyüşleri, yarışmalar ve tanıtım programları yapılır. Lale bitkisi nisan ayında çiçek açar, ancak hava muhalefeti nedeniyle Lale Festivali haziran ayı içinde yapılır.
Şereflikoçhisar
M.Ö. 1400 ile 1300 yılları arasında kurulmuş bir yerleşim merkezidir. Selçuklu İmparatorluğu'nun son zamanlan ile Osmanlı Beyliği'nin ilk zamanlarında adı Koçhisar idi. Selçuklu imparatorluğu döneminde ilçede yer alan tepenin etrafında bir kale ve yüksekteki tepede de ikinci bir kale daha bulunmaktaydı. Hisar kelimesini "kale", koç kelimesini de "çift" anlamında kullanan Türkler, bu iki kelimeyi birleştirmişler ve kente "çift kaleli şehir " anlamına gelen Koçhisar adını vermişlerdir.
Bugünkü Koçhisar ilçesi, Fatih Sultan Mehmet zamanında Konya ilinin Aksaray sancağına bağlıydı. Daha sonra kurulan Esb-Kesan (Kulu) ilçesine bağlı bir belde oldu. Kısa bir süre Konya ilinin Cihanbeyli ilçesine bağlı kalan Koçhisar, 1891 yılında ilçe haline gelerek Konya iline, 1933 yılında da Ankara iline bağlanmıştır.
İlçe, Ankara ilinin Balâ ve Evren ilçeleri ile Kırşehir ilinin Kaman ilçesi, Aksaray ilinin Ağaçören ve Sariyahşi ilçeleri ve Konya ilinin Kulu ilçesi ile komşudur.
1642 metre kare yüzölçümü ile Türkiye'nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü ilçe sınırlan içinde yer alır. İlçenin kuzey yönünde yer alan Hirfanlı Baraj gölünden sulama yapılmakta ve balık üretilmektedir.
Tuz Gölü, Kurşunlu Camii, Koçhisar Kalesi ve Parlasan Kalesi ilçenin tarihi ve turistik zenginliklerini oluşturur.
Ekonomik etkinliklerin başında tarım ve hayvancılık gelir. Buğday, arpa, nohut, mercimek, ayçiçeği ve şeker pancarı en çok yetiştirilen tarım ürünleridir. Hayvancılık sektörünün geliştirilmesi amacıyla suni tohumlama yöntemi kullanılmakta, ayrıca kredili besicilik denilen üretim modeli yaygınlaşmaktadır.
Bugünkü Koçhisar ilçesi, Fatih Sultan Mehmet zamanında Konya ilinin Aksaray sancağına bağlıydı. Daha sonra kurulan Esb-Kesan (Kulu) ilçesine bağlı bir belde oldu. Kısa bir süre Konya ilinin Cihanbeyli ilçesine bağlı kalan Koçhisar, 1891 yılında ilçe haline gelerek Konya iline, 1933 yılında da Ankara iline bağlanmıştır.
İlçe, Ankara ilinin Balâ ve Evren ilçeleri ile Kırşehir ilinin Kaman ilçesi, Aksaray ilinin Ağaçören ve Sariyahşi ilçeleri ve Konya ilinin Kulu ilçesi ile komşudur.
1642 metre kare yüzölçümü ile Türkiye'nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü ilçe sınırlan içinde yer alır. İlçenin kuzey yönünde yer alan Hirfanlı Baraj gölünden sulama yapılmakta ve balık üretilmektedir.
Tuz Gölü, Kurşunlu Camii, Koçhisar Kalesi ve Parlasan Kalesi ilçenin tarihi ve turistik zenginliklerini oluşturur.
Ekonomik etkinliklerin başında tarım ve hayvancılık gelir. Buğday, arpa, nohut, mercimek, ayçiçeği ve şeker pancarı en çok yetiştirilen tarım ürünleridir. Hayvancılık sektörünün geliştirilmesi amacıyla suni tohumlama yöntemi kullanılmakta, ayrıca kredili besicilik denilen üretim modeli yaygınlaşmaktadır.
Yenimahalle
Günümüzde Ankara ili ile kaynaşmış olan Yenimahalle ilçesinin tarihi 1925 yılına uzanmaktadır. Atatürk Ankara ilini başkent olarak seçtikten sonra Yenimahalle'deki çorak toprakları ıslah etmek amacıyla 5 Mayıs 1925 tarihinde Atatürk Orman Çiftliği'nin temelini atmıştır. 1946-1949 yılları arasında Ankara Belediye Başkanı olan Ragıp Tüzün de, bu çiftlik karşısındaki boş yamaçları satın alarak dar gelirli memurlara konut yapmaları için dağıtmış ve böylece Yenimahalle ilçesinin planlı bir biçimde kurulmasının yolunu açmıştır. 1 Eylül 1957 tarihinde ilçe merkezi haline gelen bölge, 1984 yılında yapılan mahalli idareler seçimleri öncesinde bağımsız belediye haline gelmiştir.
İlçe doğu yönünde Mira dağı, batı yönünde Ayaş dağlan, kuzey yönünde Ova Çayı'nın vadilerle ayırdığı Kızılcahamam dağlarının tepeleri ve güney yönünde ise Polatlı-Haymana Ovası'nı kapsayan geniş bir alana sahiptir, ilçe içinde yer alan en büyük akarsu Ankara Çayı'dır.
Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat tarafından 1222 yılında, eski Bağdat ticaret yolunun geçtiği Ankara Çayı üzerinde yaptınlan Akköprü kentin tarihine tanıklık etmektedir. Atatürk tarafından 5 Mayıs 1925 tarihinde satın alınarak kurulan Atatürk Orman Çiftliği bu ilçe içinde yer almaktadır. Atatürk'ün doğumunun 100. yıldönümünde bu çiftlik arazisinde Ata'nın Selanik kentinde doğduğu evin bir benzeri yapılmış ve 19 Mayıs 1981 tarihinde halkın ziyaretine açılmıştır. Düğün ve bayramlarda yöreye özgü oyunlar oynamak, kına geceleri düzenlemek, gelin alaylarında maniler ve ağıtlar söylemek ilçenin yaşayan gelenekleri arasında yer alır.
İlçe doğu yönünde Mira dağı, batı yönünde Ayaş dağlan, kuzey yönünde Ova Çayı'nın vadilerle ayırdığı Kızılcahamam dağlarının tepeleri ve güney yönünde ise Polatlı-Haymana Ovası'nı kapsayan geniş bir alana sahiptir, ilçe içinde yer alan en büyük akarsu Ankara Çayı'dır.
Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat tarafından 1222 yılında, eski Bağdat ticaret yolunun geçtiği Ankara Çayı üzerinde yaptınlan Akköprü kentin tarihine tanıklık etmektedir. Atatürk tarafından 5 Mayıs 1925 tarihinde satın alınarak kurulan Atatürk Orman Çiftliği bu ilçe içinde yer almaktadır. Atatürk'ün doğumunun 100. yıldönümünde bu çiftlik arazisinde Ata'nın Selanik kentinde doğduğu evin bir benzeri yapılmış ve 19 Mayıs 1981 tarihinde halkın ziyaretine açılmıştır. Düğün ve bayramlarda yöreye özgü oyunlar oynamak, kına geceleri düzenlemek, gelin alaylarında maniler ve ağıtlar söylemek ilçenin yaşayan gelenekleri arasında yer alır.
Hollanda Ankaralilar Eğitim ve Kültür Derneği 2022 - Design and Develop by MKU